ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ-TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ
Anasayfa | Makale Bilgi Sistemi | Konu Dizini Yazarlar DiziniKaynaklar Dizini | Makale-Yazar Listesi |  Makale Sayısı-Tarih Listesi | Güncel Türkoloji Kaynakçası

Atatürk Araştırmaları || Çukurova Araştırmaları || Halkbilim || Dilbilim || Halk Edebiyatı || Yeni Türk Dili || Eski Türk Dili
Yeni Türk Edebiyatı || Eski Türk Edebiyatı || Dil Sorunları || Genel || Tiyatro || Çağdaş Türk Lehçeleri

 

TAŞKÖPRÜLÜZÂDE’NIN MEVZÛ’ÂTU’L-
ULÛM’UNDAKİ ILIMLER TASNÎFI ÜZERİNE

On the Classification of Sciences in the Mevzû’âtu’l-Ulûm of
Taşköprülüzâde

Süleyman ÇALDAK

İnönü Üniversitesi, Türk Dili Bölümü, suleymancaldak@yahoo.com

Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi

Fırat University Journal of Social Science
Cilt: 15, Sayı: 2 Sayfa: 115-146, ELAZIĞ-2005

ÖZET

Bu çalışmada, Taşköprülüzâde’ye ait ilimler tasnifi çerçevesinde, ilimlerin alan ve sınırlan
belirlenmeğe çalışılmıştır. Konu edindiği varlıkların vücut mertebelerine göre, dört kategoride ele
alınan ilimlerin, soyuttan somuta doğru sıralanışı şöyledir: Kitabî, ibarî, zihnî ve aynî vücutları
konu alan ilimler. Çalışmada, sayıları üç yüzü bulan bu ilimlerin tanımı ve konusu hakkında,
oldukça özet bilgiler verilmiştir. Sonuç bölümünde ise tasnif hakkında kısa bir değerlendirme
bulunmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Taşköprülüzâde, ilimler tasnifi, ilimlerin konusu.

ABSTRACT

The main concern of this study is to determine the fields and the borders of sciences with
respect to the classification of sciences done by Taşköprülüzâde. Sciences are fallen into four
categories regarding the existences, from abstract to concrete, is as follow: Textual, literary,
intellectual and being real. İn this study, a quite brief information is given about the definition and
subject matters of these sciences, numbers of which are about three hundred (300) in total. İn
conclusion part, there is a brief evaluation about the classification.

Key Words: Taşköprülüzâde, classification of sciences, subject matter of sciences.

Giriş

Milletlerin kültürlerinde büyük değişiklikler meydana getiren sosyal olgulardan biri
hiç şüphesiz dindir. Yeni bir dini benimseyen milletlerin kültürel yapısı köklü bir
değişime uğrar ve bu dinin normlarına göre yeniden şekillenir. İşte Türk milletinin de
VIII. yüzyılda İslamiyet’le karşılaşıp onu benimsemeye başladığı günden itibaren bu yeni
medeniyetin etkisiyle sosyal hayat tarzından ahlâk yapısına, eğitim sisteminden dil ve
edebiyatına kadar kültürel yapısının bütün katmanlarında böyle bir değişim süreci
yaşadığı bilinmektedir. İslâm medeniyetinin tesiri altında vücuda getirilen Eski Türk
Edebiyatı, o devrin aklî ve naklî ilimlerinden büyük ölçüde yararlanmıştır. Çünkü şair ve
ediplerin çoğu, aynı zamanda birer bilim adamı idiler. Uzmanlık alanlarına ait bilgi
birikimlerinin edebî eserlerine de yansıması gayet tabiî idi. Söz gelişi, Hüsrev ü Şîrîn ve
Har-nâme’nin yazarı Şeyhî (ö.835/1431) aynı zamanda bir hekîm idi. Fâtih’in nedimi ve
veziri olan Ahmed Paşa (ö.902/1497) yıllarca müderrislik ve kadılık yapmıştı. Bir
hükümdar olan Kadı Burhaneddin (ö.801/1399 )aynı zamanda bir din bilgini idi. Ali Şîr
Nevâyî (ö.906 /1501) ve Fuzûlî (ö.963/1556) gibi çok yönlü kişiliğe sahip olan daha pek
çok şair bulunmaktadır. Hatta bunlardan bazısı, bir kısım ilmî eserlerini manzum olarak
kaleme almışlardır. Meselâ, Klâsik şiirimizin kurucuları arasında yer alan Ahmedî (ö.815/
1412)’nin
Tervîhü’l-Ervâh’ı, on bin beyitlik manzum bir tıp kitabıdır. Hamdullah Hamdî
(ö.909/1503)’nin Hamse’sinde yer alan
Kıyâfet-nâme adlı eseri türünün ilk manzum
örneğidir. Klâsik Türk Edebiyatı yüzyıllar boyunca bu ilimlerle iç içe yaşamış ve bu
ilimlerin terimleriyle yoğrulmuştur. Bu edebiyatta kimya, simyâ, tıp, sihir, tılsım, ilâhiyât,
astronomi, coğrafya, felsefe, mantık, tarih vb. ilimlerin ve bu ilimlere ait terimlerin
kullanılarak, pek çok yeni mefhûm ve mazmûnlann meydana getirildiği görülmektedir.
Meselâ, Nâbî’nin,

Çıkdı beyâz ü humret ile fâlumuz bizüm

Hükm itdi rûy-ı âlüne remmâlümüz bizüm (Nâbî, 1997:c.2, 840)
beyti remil ilmi ve terminolojisi bilinmeden açıklanamaz. Dil-sûz, nevâ, uşşâk ve şeh-nâz
kelimelerinin, Türk musikisinde birer makam adı olduğunu bilmeyen, Neşâtî (ö.1085/
1674)’nin,

Ney-i hâmende Neşâtî ne bu dil-sûz nevâ

Semt-i 'uşşâkda bir nagme-i şeh-nâz ancak (Neşâtî, 1996:127)
beytindeki güzelliği hakkıyla göremez. İlm-i nücûma ait terimler ve bu terimlerin neye
delalet ettikleri bilinmeyince, Şeyhülislâm Yahyâ (ö.1053/1644)’nın,

Yahyâ nükûd-ı eşküne kim i'tibâr ider

Ol mihre nakd-i encüm ile mâh müşteri

Devr iden câm-ı gam olunca tarab nice olur
Tutalum Zühre ola bezmimüze sâzende
(Ş. Yahyâ, 2001:439, 383)
beyitlerindeki anlam inceliklerinin kavranması oldukça zordur. Nitekim XVIII.yüzyılın
şairlerinden olan Sünbülzâde Vehbî, Lutfiyye adlı eserinde, oğlu Lutfullah’a ilimlerle
ilgili tavsiyesinde, otuzdan fazla ilimden bahseder ve bu ilimler hakkında kısa
değerlendirmelerde bulunur. Bu da Eski Türk Edebiyatı açısından, bu ilimlerin ne derece
önemli olduğunu göstermektedir. (Vehbî,1996:40-79) Bu edebiyatın, Kur’ân ve hadîs,
kıssalar ve mucizeler, masallar ve efsâneler, hakîkî ve bâtıl ilimler, dînî ve felsefî ilimler
gibi oldukça çeşitli ve zengin kaynaklardan beslendiğini belirten Agâh Sırrı Levend’in,
bütün bu ilimler ve bu ilimlere ait terimler bilinmedikçe, Klâsik edebiyatımızın manzûm
ve mensûr metinlerine hakkıyla nüfuz edilemeyeceği yolundaki tespiti, yerindedir.
(Levend, 1984:9)

İşte bu ilimlerin en kapsamlı tasnifi ve onların konusu, gâyesi ve mâhiyeti
hakkında en derli toplu bilgi, Taşköprülüzâde’nin
Miftâhu ’s-Sa ’âde ve Misbâhu ’s-siyâde
adlı eserinde bulunmaktadır. Bu eser, Kanunî döneminin meşhur bilgin, kadı ve müder¬
rislerinden Taşköprülüzade Ebulhayr İsameddin Ahmed (ö.968/1561) tarafından Arapça
olarak kaleme alınmıştır. Selanik, Üsküdar, Halep, Şam, Bursa ve Galata kadılıklarında
bulunup Anadolu ve Rumeli kazaskerliğini yapmış olan oğlu Taşköprülüzâde
Muhammed Kemâleddin (ö. 1030/1620), bu eseri
Mevzûatu’l-ulûm adıyla Türkçe’ye
tercüme etmiştir. (Levend, 1988: 352, 443; Bursalı, c.1, 454-456; Samî, 1306: c.4, 2985)
Ayrıca ilimlerin tarifi ve tasnifi konusunda, büyük ölçüde Taşköprülüzâde’nin bu
eserinden yararlanan Katip Çelebî’nin
Keşfü’z-zünûn adlı eseri de bu hususta
başvurulabilecek en önemli kaynaklardandır. Bu ilimler hakkında ihtiyaç duyulacak özet
bilgilerin, sistematik bir makale formunda, Eski Türk edebiyatıyla ilgilenenlerin, özellikle
genç kuşakların ilgisine sunulması faydalı olacaktır. Bu çalışmada, Taşköprülüzâde’nin
yapmış olduğu tasnif çerçevesinde ilimlerin sınır ve alanlarını belirleyen kısa bilgiler,
muhtelif kaynaklara da başvurularak birtakım düzenleme ve ilavelerle birlikte, günümüz
okurlarına sunulmaya çalışılmıştır.

İlimler Tasnifi

Aristo başta olmak üzere, pek çok filozof ve bilginlere ait, farklı ilim tasniflerinin
varlığı bilinmektedir. Aristo’nun tasnifi, 1. Nazarî felsefe, 2. Amelî felsefe, 3. Şiir ve
estetik, şeklindedir.(Açıkgenç, 1991:49-50) Büyük ölçüde bu tasniften ilhâm alan İslâm
bilginleri, sonuçta aynı şeyleri ifâde eden bir takım sınıflandırmalarda bulunmuşlardır:

Taftâzanî’nin torunu el-Hafîd Ahmed, 1.Şer’î, 2.Felsefî diye ilimleri iki grupta
toplar.(el-Hafîd, 2b-4b)

Filozof el-Kindi, ilimleri, I. Dinî ilimler (tefsîr, kelâm, fıkıh vb.), II.İnsanî ilimler:

1.Amaç olan ilimler: a. nazarî (fizik, psikoloji, metafizik) b. amelî (ahlâk, siyaset), 2.Araç
olan ilimler (mantık, geometri, mûsikî) şeklinde tasnif eder. (Kaya, 2002)

İbn Rüşd’ün sınıflandırması ise, 1.Alet ilimler (ilm-i âlî), 2. Alet olmayan ilimler
(ilm-i gayr-i âlî veya ilm-i ‘âlî) şeklindedir. (Sarıoğlu, 2003:29-32)

Fârâbî’ye ait iki tasnif bulunmaktadır; Fârâbî, birinde, 1.Nazarî ilimler: a.Ta’lîmî
(riyaziyât), b.Tabiî (fizik, kimya, astronomi vb.), c.İlâhiyât (metafizik), 2.Amelî ve felsefî
ilimler: a. Ahlâk, b. Siyaset, şeklinde bir tasnif ortaya koyar; diğerinde ise eğitimde takip
edilmesi gereken, soyut ilimlerden somut ilimlere doğru giden sıralamayı göz önünde
bulundurarak ilimleri, 1 .Dil, 2.Mantık, 3.Talîmî, 4.İlahiyât, 5.Medenî ilimler, şeklinde
tasnif eder. (Fârâbî, 1990:48)

el-Kudsî’nin tasnifi ise şöyledir: I.Felsefî ilimler: A.Teorik ilimler (el-hikmetu’n-
nazariyye): 1.A’lâ, 2.Ednâ, 3.Evsat (geometri, astronomi, matematik, mûsikî).
B.Uygulamalı felsefe (el-hikmetu’l-ameliyye): 1.Ahlâk, 2. Siyaset. II.Felsefî olmayan
ilimler: (mantık, edebiyat) (Çelebi, 1971: c.1, 679)

İbn Haldun ise ilimleri, 1. Aklî ilimler (mantık, tabiî, ilahiyât, riyâziyat) 2. Naklî
ilimler (tefsîr, hadis, kelâm vb.) diye iki kategoride ele almıştır.(Haldun, 1996: 505-506)
Müslüman düşünür ve bilginlerin hemen hepsinin, ilim tasnifleriyle ilgilendikleri
ve kendilerince bir takım sınıflandırmalarda bulundukları görülür. Burada, bütün bu
tasniflerden söz etmek mümkün olmadığı gibi, bu makalenin amaçlarından biri de
değildir. Bu nedenle tasniflerden en bilinenlerine kısaca değinmekle iktifa edeceğiz.

Taşköprülüzâde’nin Tasnifi ve İlimler :

Miftâhu’s-Sa’âde ve Misbâhu’s-Siyâde’nin yazarı Taşköprülüzâde ilimleri,
konuları olan şeylerin varlık mertebelerindeki (ontolojik) düzeni esas alarak tasnif
etmiştir. Bu tasnif, İslam düşünür ve bilginleri tarafından yapılan pek çok tasniflerin
içinde en orijinal olanıdır. Yazar adı geçen eserinde, her şeyin bir varlığa sahip olduğunu
ve bu varlıkların da dört halde bulunabileceğini ifâde eder:

A.    Kitâbet : Harf, yazı ve hat gibi kitabî vücûda sahip olan varlıklar,

B.    İbâre : Söz ve telaffuz gibi sesle ilgili vücûdu bulunan şeyler,

C.    Ezhân : Kavramlar gibi zihinde suretleri bulunan soyut vücûdlar,

D.    A’yân : Dış dünyada somut vücûdları bulunan varlıklar.

Taşköprülüzâde’ye göre, bütün bu varlık mertebeleri birbiriyle ilgili olup, her biri
bir sonrakini göstermek için bir araçtır. Çünkü kitâbet (yazıyla tespit edilen şeyler), ibâre
(lâfız, yani sözlü bir ifâde)ye delâlet eder; ibâre ise zihinde soyut varlıkları bulunan anlam
ve kavramları gösterir. Bu zihnî varlıklar da a’yâna, yani dış dünyada somut varlığı
bulunan şeylere delâlet ederler. Meselâ, yazıyla tespit edilen “masa” harfleri, ses ile ifâde
edilen “masa”yı, o da “masa”nın zihindeki imgesini, o da fizikî âlemde, elle tutulan ve
gözle görülen gerçek “masa”yı göstermektedir. Bu dört vücûd mertebesinden, asıl hakîkî
varlık, aynî vücûda sahip olandır, yani masanın kendisidir. Zihnî vücûdu olan imge,
anlam ve kavramların vücutlarının hakîkî mi, yoksa mecâzî mi oldukları tartışmalıdır.
Fakat kitâbî ve ibârî vücûdların mecâzî oldukları muhakkaktır. Bu ilk üç vücûd
mertebesinde bulunan varlıkları konu edinen ilimlere
âlî, yani âlet olan ilimler denir.

Taşköprülüzâde’nin tasnifi genel hatlarıyla şöyledir:

I.Kitâbî:    Edevâtu’l-hat, kavâninu’l-kitâbet, tahsinînü’l-hat, tertîbu’l-hurûf, vb.

II.    İbârî: Mehâricu’l-hurûf, lügat, vaz’, iştikâk, tasrîf, nahiv, me’ânî, aruz, vb.

III.    Zihnî: Mantık, nazar, cedel, hilâf, âdâbu’d-ders.

IV.    Aynî: A.Hikmetu’n-nazariyye: 1.Ulumu’l-ilâhiyye, 2.İlmu’t-tabiî (tıb, baytara,
maadin, kimyâ, sihir vb.), 3.Ulûmu’r,riyâziye (hendese, hey’et, vb.), B.Hikmetu’l-
ameliyye (ahlâk, siyâset vb.), C.Ulûmu’ş-şer’iyye (usûlu’d-dîn, kırâ’at, hadîs, tefsîr).

Aynî vücûd mertebesinde bulunan varlıkları konu edinen ilimler, temelde üçe
ayrılırlar. Kendileri bizzat amaç olmayıp da, başka ilimlerin elde edilmesi için birer araç
olan ilimler,
amelî; bizzat kendileri amaç olanlar ise nazarî ilimler diye adlandırılırlar.
Ayrıca bu
amelî ve nazarî ilimlerden, vahiy kaynaklı olanlar el-İlmu’ş-Şer’î, akıl yoluyla
elde edilen ve tecrübeye dayalı olanlar da
el-İlmu’l-Hikmî adıyla anılırlar. Bunlar el-
Usûlu’s-Seb’a
(yedi temel bilimler) olup, bu temel bilim dallarından her birinin anabilim
dalları (envâ’), anabilim dallarının da alt dalları (fürû’) vardır. (Taşköprülüzâde, 1975:
c.1, 94)

Taşköprülüzâde’nin Tasnîfi ve İlimlerin Tarifi, Konusu, Gayeleri

I. Kitâbî Vücûdları İnceleyen İlimler

İlmu Edevâti ’l-Hat: Yazıda kullanılan kalem, divit, mürekkep, kâğıt vb. araçların
özelliklerinden bahsen ilimdir.
İlmu Kavânîni ’l-Kitâbet: Bu ilim ile harflerin yazılış şekli,
kalemin kullanılışı, yazarken hangi taraftan başlanacağı, harflerin nasıl daha kolay
yazılacağı bilinir.
İlmu Tahsîni ’l-Hat: Harflerin güzel yazılması için gerekli malzemelerin
neler olduğu ve bunların nasıl terkîb edileceğini öğreten ilimdir.
İlmu Keyfiyeti
Tevvelüdi’l-Hutûti 0An-Usûlihâ:
Harflerin aslî şekillerinden ekleme ve çıkarma yolu ile
nasıl elde edildiğini konu alan ilim dalıdır.
İlmu Tertîbi’l-Hurûf: Halen kullanılmakta olan
harflerin, bilinen tertîb üzre sıralanmasından ve benzer harflerin noktalarla birbirinden
ayrılmasından bahseden ilimdir.
İlmu Terkîbi Eşkâli Besâ ’iti ’l-Hurûf: Harfler ayrı iken ve
satır içinde birbirleriyle birleşirken, nasıl güzel görüneceğini konu alan ilimdir.
İlmu
İmlâ’il-Hatti’l-‘Arabî:Bu
ilim dalı Arap harflerinin yazılmasına ait bilgilerden bahseder.
İlmu Hatti ’l-Mushaf: Kur’ân’a mahsus hattan ve özelliklerinden bahseden ilimdir. İlmu
Hatti’l-Arûz:
Şiirlerin taktî’inde, kelimelerin vezne göre yazılmasından bahseden ilim
dalıdır. (Taşköprülüzâde, 1975: c.1, 103-107)

II. Ibârî (Lafzî) Vücûdu Bulunan Varlıkları İnceleyen İlimler

1.İlmu Mehâricu’l-Hurûf: Harflerin dil, diş, damak ve boğaza göre ağızdaki
teşekkülünü fonetik açıdan inceleyen ilimdir.
2. İlmu’l-Lügat:Kelime köklerinin gerçek
anlamlarını ve sadece o anlamları göstermek için oluşturulan, bu köklere ait özel şekilleri
inceleyen bir ilimdir.
3. İlmu’l-Vaz’: Her hangi bir lâfzı bir anlama tahsîs etmek
mânâsında kullanılan vaz’ın mâhiyetinden, onun şahsî ve nev’î, umûmî ve husûsî diye
kısımlara ayrılışından, kelimelerin asılları ve yapılarıyla ilgili durumlardan bahseden bir
ilimdir. (Çelebi, 1971: c.1,1556; Taşköprülüzâde, 1975: c.1, 11, 130; Bûstânî, 1987:974)

4.İlmu’l-İştikâk: Kelimenin temel taşı olan harflerin dizilişinden hareketle hangi
kelimenin neden ve nasıl türetildiğini ve bu türemiş olan kelimenin asıl kökle ilgisinin ne
olduğunu inceleyen bilim dalıdır. Sözgelimi, “
ne’aka: bağırmak” ile “neheka: anırmak”;
cezebe :çekmek” ile “cebeze :çekmek” kelimeleri arasındaki bağlantıyı bu ilim dalı
inceler. Aynı zamanda
iştikâk-ı kebir diye bilinen bu işlem, günümüzde kısmen etimoloji
terimiyle karşılanmaktadır. 5.İlmu’t-Tasrîf: Kelimelerin zatî arazlarını şekil ve yapı
bakımından inceleyen ilimdir. İsim ve fiillerin türleri, anlamları, aslî yapıları, i’lal ve
türetimden sonraki şekilleri, türetme ve şekil kuralları aynı zamanda
İlmu’s-Sarf adıyla
da anılan bu ilmin konusudur. Bugün
morfoloji diye adlandırılan bu ilimdeki kelime
türetme işlemine
iştikâk-ı sağîr denir.(Çelebi, 1971: c.1, 101,412) 6.İlmu’n-Nahv: Cümle
çeşitlerini ve yapılarını, cümlede kelimelerin dizilişini ve bu dizilişten meydana gelen
anlam farklarını inceleyen ilimdir. Bu ilme cümle bilgisi veya sentaks da denir.
7.İlmu’l-
Me’ânî: Cümle bilgisi temeline dayalı olarak, yeterli ve eksiksiz bir anlamı ifâde etmek
amacıyla, içinde bulunulan şartlar gereğince sözün uzatılması (ıtnâb) veya kısa tutulması
(îcâz); cümle öğelerinin öne veya sona alınması (takdîm ve te’hîr) gibi hususlar göz
önünde bulundurularak sözün, durum ve ortamın icâb ettirdiği ifâde kalıbına uyup
uymadığını öğreten bir bilim dalıdır. Bu ilim, haber ve istek kiplerini inceler. Teşekkür-
şikayet, taziye-tebrik, emir-ricâ, tekdîr-teşvîk gibi makamlarda kullanılacak bu cümlelerin
nasıl olması gerektiğini, cümle bitirildiği zaman dinleyici veya okuyucunun zihninde soru
işaretine yer bırakmayacak bir anlam bütünlüğünün nasıl sağlanacağını öğretir.
8.İlmu’l-

Beyân : Sözle verilmek istenen mesajı, daha açık ve daha güçlü bir şekilde ifâde etmek
için gerekli melekeyi kazandıran; duygu ve düşünceleri mecâz, hakikat, teşbîh, istiâre ve
kinâye gibi değişik yollarla ifâde etmenin usûl ve kâidelerinden bahseden bir ilimdir. Bu
ilmin konusu, anlatılmak istenen mânâyı birbirinden farklı açıklık ve nitelikte ifâde eden
sözlerdir.
Beyân, kişiye maksat ve niyetiyle birlikte, içinde bulunduğu durumu ve ortamı
da göz önünde bulundurmak şartıyla farklı söz ve usûllerle merâmını iyi ifâde edebilme
melekesini kazandıran bir ilimdir.
9.İlmu’l- Bedî’: Bedî, edebî sanatlarla örülü ifâdenin
lafız bakımından kusursuz, anlam bakımından makûl ve aynı zamanda bir âhenge sahip
olmasının kurallarını inceleyen ve sözü arızî güzelliklerle süsleme melekesini kazandıran
ilimdir. Bedî’ tezât, telvîh, teşhîs, intâk, hüsn-i ta’lîl, mübâlağa, iştikâk vb. söze aslî ve
zatî değil, ârızî bir güzellik kazandıran “vücûh-ı tahsîn-i kelâm” veya “sanâyi-i
bedi’iyye” diye adlandırılan edebî sanatları inceleyen bir ilimdir. Bedî’ ilmi bu yönüyle
sözün ifâde şekillerine dair özellikleriyle ilgilenen
me’âniden ve delâlete (anlam
gösterme) ait hususiyetleriyle ilgilenen
beyândan ayrılır. Arap ediplerinden bazıları her üç
ilme birden
beyân adını vermişler; kimi de ilkine me’ânî, son ikisine beyan ile bedî’e
beyân
adını vermiştir. Üçüne birden bedî’ ilmi diyenler de olmuştur. (Bilgegil, 1989: 44,
125-126, 181-182; Paşa,1299: 5, 24; Hacımüftüoğlu, 1992: 22, 321; Taşköprülüzâde,
1975: c.1, 139, 173; Saraç, 2001:89, 141)
10.İlmu’l-Arûz: Arap şiirinde kelimelerin belli
ritimlerde ahenk ve ölçü ile söylenmesini sağlayan kalıpların çeşitlerinden, yapılarından
ve uygulanmasında gözetilen kurallardan bahseden bir ilimdir. Aruz ölçüsü, aslında hece
sonlarındaki harflerin harekeli ve sâkin oluşu temeline dayanır. ( Taşköprülüzâde, 1975:
c.1,181; İpekten,1994:117)
11.İlmu’l-Kavâfî: Hem söz hem anlam veya yalnız söz veya
yalnız anlam bakımından farklılık arz eden kelime ve harflerin, beyitlerin veya mısraların
sonlarında birbirine uygun bir tarzda kulağa hoş gelen bir ahenk oluşturacak şekilde
kafiyeli dizilmesinden bahseden ilimdir.(Naci, 43; Çelebi, 1971:c.2,1305)
12.İlmu
Karzi’ş-Şi’r: Karz, şiir söylemek veya ezbere şiir okumak demektir. Ancak bu ilim, şiirde
kullanılan kelimeleri estetik açıdan inceleyerek, onların şiirde kullanılmalarının uygun
olup olmadığını ve nedenlerini açıklar. Bu ilim kelimelerin vezin ve kafiye yönüyle
ilgilenmez.
13.İlmu Mebâdîi’ş-Şi’r: Dinleyiciyi olumlu veya olumsuz bir şekilde
etkileyecek hayâl unsurlarından oluşturulan önermeleri inceleyen bir ilimdir.
“Mukaddemât-ı tahyîliyye” diye adlandırılan bu önermeler, sevgilinin selvi boylu,
şarabın erimiş yakut olduğunu söylemek gibi benzetme esasına dayalı hayâl
unsurlarından oluşur. Bu önermeler ait oldukları kültürlere göre değişiklik arz ederler.

14.İlmu’l- İnşâ: Sözü, fasîh ve belîğ olması yanında, makam ve mevzûa; niyet ve
maksada uygun düşecek bir şekilde, düz yazı (nesir) ile ifâde etme melekesini kazandıran
mensûr yazı çeşitlerini inceleyen bilim dalıdır.
15.İlmu’l-Mebâdi’l-İnşâ ve Edevâtihi: Bu
ilim dalı bir münşînin sanatını icra ederken muhtaç olduğu hat, yazı, arabî ilimler, şer’î
ilimler, tarih ve bunlarla ilgili konuları araştırır.
16.İlmu’l-Muhâdara: Şekil ve anlam
bakımından birtakım özelliklere sahip olan sözleri, yerinde ve zamanında kullanma
melekesini kazandıran ve bu tür manzûm, mensûr sözleri inceleyen bir ilimdir. Bu ilim,
ortam ve şartlara uygun düşecek bir şekilde kullanılan (muktezâ-yı hâl) sözlerin, bir
başkasına ait olmaları bakımından
me’ânî ilminden ayrılır. Çünkü me’ânî ilmi bu
şartları, konuşanın veya yazanın kendi sözlerinde arar. Muhâdara, zamanla kültürel değeri
bulunan edebî, tarihî fıkralar ve hikâyeler anlatmayı gaye edinen bir ilim haline
dönüşmüştür.
17.İlmu’d-Devâvîn: Şairlerin kasîde, kıt’a, gazel vb. manzûmelerini ihtiva
eden mecmûalara dîvân denir. Genel olarak bir dîvân sadece bir şairin manzûmelerine
tahsîs edilir. Farklı şairlere ait manzûmeleri ihtiva eden dîvânlar da bulunmaktadır. İşte
İlmu’d-Devâvîn bu dîvânları inceleyen, dîvânların tertîb ve tanzîmini, muhtevâsını
araştıran bir ilimdir.
18.İlmu’t-Tevârih: Vakti belirlemek anlamına gelen tarih, terim
olarak, gelecekte benzeri zararlı olaylardan sakınmak, faydalılarından yararlanmak için
geçmiş zamanlara ait olaylardaki sebep-sonuç ilişkilerini kavrama melekesini
kazandırmayı gâye edinen ilmin adıdır. Bu nedenle tarih, eski çağlarda meydana gelen
tabi’î ve sosyal olayları, bunların oluşumlarını kronolojik sıraya göre inceleyerek
kaydeder.(Çelebi, 1971: c1, 181, c.2, 1325, 1578, 1609;Taşköprülüzâde,1975: c.1, 186,
189, 195; Nev’î, 1995:85; Vehbî, 1996:66-69, 71)

19.el-Ulûmu’l-Arabiyye: Bu ilimler ilk olarak Araplar tarafından meydana
getirildiklerinden bu adla anılırlar. Arabî ilimler şunlardır :

İlmu ’l-Emsâl : Araplara ait atasözü, deyim ve vecîzelerin şekil ve yapılarını konu
alan ve onların ne mânâya geldiklerini ve ilk defa kim tarafından ve nasıl kullanıldıklarını
inceleyen bir bilim dalı olup,
ilmu’l-lûgat’ın bir alt disiplinidir. İlmu’l-Vakâyi’i’l-Ümem
ve Rüsûmihim:
Belirli kavim ve kabilelerin yurtlarını, gelenek ve göreneklerini ve bazı
meşhur şahsiyetlerin hayat hikâyelerini, yine onların şiir, mektup ve kitaplarından
çıkararak inceleyen bir bilim dalıdır. Tarih ve muhâdara ilminin bir alt bölümü olan bu
ilmin yerini, bugün folklor araştırmaları almıştır.
İlmu’l-İsti’mâlâti’l-Elfâz: Beyân ilminin
bir bölümü olan bu bilim dalı, kelimelerin teşbîh, mecâz, kinâye ve isti’âre mânâlarında
en güzel nasıl kullanılacağını inceler. Beyân ilminin konusu daha geneldir. Bu ilimde ise
kelimeler semantik yönünden ele alınır ve bu kelimelerin en güzel şekilde nasıl
kullanılacağı araştırılır.
İlmu’t-Teressül: Mektuplaşma ve yazışmalarda göz önünde
bulundurulması gereken kurallardan bahseden bir ilim olup,
ilmu’l-inşâ’nın bir alt dalıdır.
Bu ilim, yazanın ve kendisine yazılanın içinde bulundukları kültürel yapı, sosyal konum
ve arz edilecek konunun keyfiyeti gibi hususlara göre, yazının nasıl olması gerektiğini
araştırır ve kurallarını belirler.
İlmu’ş-Şurût ve ’s-Sicillât: Şahitler dinlendikten sonra
kadılar tarafından verilen hükümlerin kitaplara veya mahkeme tutanaklarına (şer’iyye
sicilleri), başka davalarda örnek olabilecek bir karar halinde nasıl yazılacağını öğreten
ilimdir. Kurulan cümlelerin kanunlara uygunluğu; ibârenin güzel ve doğru bir şekilde
yazılması bu ilmin ilgi alanına girer. Bu ilim, lafız bakımından
inşâ ilminin, anlam
bakımından da
fıkıh ilminin bir alt dalıdır. İlmu ’l-Ehâcî ve ’l-Eglûtât: Görünürde dilbilgisi
kurallarına uymayan ve bu kurallarla izahı mümkün görünmeyen kelimeleri inceleyerek
onların anlamlarını bulmayı amaç edinen bir ilimdir.
Ühcüvve’nin çoğulu olan ehâcî,
bilmece; uglûta’nın çoğulu olan uglûtât, yanıltmaca anlamındadır. Bu özellikle muhatabı
zor durumda bırakmak niyetiyle kelime oyunları şeklinde ortaya konan ve Türkçede
“yanıltmaca” denilen bir tür bilmecedir.
Lûgat, sarf ve nahiv ilimlerinin bir dalıdır.
İlmu’l-Elgâz :Somut bir varlığa ait bir takım özellikler, üstü kapalı bir şekilde söylenerek,
o şeyin ne olduğu istenen bilmece türünü konu alan bir ilimdir.
Lugazda esas olan
delalettir. Bu yönüyle
ilmu’l-beyân’ın bir dalıdır. Meselâ,

Ol nedür hercâi bir simîn-beden Mahv olur ellerle ülfet etmeden
(Cevab: Sabun) İlmu’l-Mu’ammâ : Muamma da elgâz (lugaz) ilmi gibi beyan
ilminin bir alt dalı olup sözün delâletinin vâzıh oluşunu konu alır. Ancak muammâda
kasdolunan şey (medlûl) başka varlığa delâlet eden harfler veya sözler olmalıdır. Mesela,
Bende yok sabr u sükûn sende vefâdan zerre İki yoktan ne çıkar fkr edelim bir

kerre

(Cevab:Nâbî) İlmu’t-Tashîf: Belli maksadlarla, özellikle îmâ ile bir şeyi haber
vermek için beliğ insanların, hareke ve noktalarını değiştirdikleri kelimeleri inceleyen ve
bedî’ ilminin bir dalı olan bilimdir. Kaynaklarda buna şu örnek verilir: Hz. Ali’
nin
“Harâbu’l-Basra bi’r-rîh: Basra’nın yıkılışı rüzgar iledir” cümlesindeki “rîh” kelimesinin
“zenciler” mânâsına gelen “zenc” olduğunun daha sonra anlaşılması gibi.
İlmu’l-Maklûb:
Bedî’
veya muhâdara ilimlerinin bir dalı kabul edilen ilmu’l-maklûb, hem baştan sona
doğru, hem de sondan başa doğru okunuşları aynı olan cümle ve ibareleri konu alır.
İlmu’l-Cinâs: Aslında bedî’ ilminin bir konusu olan cinas, söylenişleri ve yazılışları bir,
anlamları ayrı olan kelimelerin bir arada kullanılmasını konu alan bir ilimdir. Meşhur
ediplerin bazı cinaslı sözleri sık sık iktibas edildiklerinden dolayı cinâs, muhâdara ilmi
içinde bağımsız bir dal olarak ele alınır.
İlmu ’l-Müsâmereti ’l- Mülûk: Muhâdara’nın bir
alt bölümü olup, insanları idare etme hususunda, yöneticilere bir takım ip uçları veren
hikâye, temsil, kıssa, menkabe ve öğütleri konu alan bir bilim dalıdır.
İlmu Hikâyeti ’s-
Sâlihîn:
Tarih ve muhâdara’nın bir dalı olan bu ilim, din büyüklerinin hayat hikâyelerini
ve menkabelerini inceler.
İlmu Ahbâri ’l-Enbiyâ : Peygamberlerin hayat hikâyelerinden ve
mücadelelerinden bahseden bir ilimdir. Bu ilim de tarihin alt dallarındandır.
İlmu’l-
Megâzî ve ’s-Siyer
: Tarih ilminin bir dalı olup Hz. Muhammed’in hayat hikâyesini
inceleyen bir ilimdir.
İlmu’s-Siyeri’s-Sahâbe : Bu ilim sahâbenin hayatını inceler ve
muhâdara’nın bir alt dalıdır.
İlmu’t-Tarihi’l-Hulefâ: Halifelerin, özellikle dört halifenin
hayatını ve dönemini inceleyen bilim dalıdır.
İlmu Tabakâti ’l-Kurrâ: Kur’ân’ı çeşitli
rivâyetlere göre okuyan üstad hâfızların hayatını konu alan bilimdir. Tabakât ilimleri tarih
ilminin birer dalı olarak kabul edilirler.
İlmu Tabakâti ’l-Müfessirîn:Tefsîr âlimlerinin
hayatlarını ve ilmi metotlarını inceler.
İlmu Tabakâti’l-Muhaddisîn: Hadîs âlimlerinin
hayatlarını inceler.
İlmu Tabakâti’ş-Şafi’iyye: Şafiî mezhebine mensup müctehidlerin
hayatını konu alır.
İlmu Tabakâti’l-Hanefiyye: Hanefî müctehidlerinin hayatını inceleyen
ilimdir.
İlmu Tabakâti’l-Malikiyye: Malikî müctehidlerinin hayat hikâyelerini inceler.
İlmu Tabakâti ’l-Hanbeliyye: Hanbelî mezhebinin müctehidlerini tanıtan ilimdir. İlmu
Tabakâti’n-Nuhât:
Dil bilginlerinin biyografilerini inceleyen bilimdir. İlmu Tabakâti ’l-
Hükemâ:
Felsefecilerin hayatını konu alan bilim dalıdır. İlmu Tabakâti’l-Etibbâ: Tıp
bilginlerinin hayatını araştıran ilimdir. (Taşköprülüzâde, 1975: c.1, 219-229; Çelebi,
1971: c.1, 13, 149, 222, 395, c.2, 1045, 1086; Bilkan, 2000: 11, 53, 57)

III. Zihnî Vücûtları Bulunan Ma’kulât-ı Sânîyi Konu Alan İlimler

1.İlmu’l-Mantık: Doğru düşünmenin kurallarını belirlediği için birçok İslâm
mantıkçısı bu dalda yazdıkları eserlerine
“İlmü ’l-Mizân, Fenn-i Mîzân, Lisânü ’l-Mîzân,
Mîzânü’l-Ukûl, Mi ’yâru’l-Ukûl,”
gibi adlar vermişlerdir. Mantık bilinenden bilinmeyene
nasıl ulaşılacağını öğretir. Konusu ma’kûlât-ı sânîdir. Çünkü insanlar akıl yürütmenin üç
yolu olan dedüksiyon, endüksiyon ve analojiyi takip ederek bilinenden bilinmeyene
ulaşırlar.
2.İlmu Adâbi’d-Ders: Öğrenci ile öğretmen arasında sağlıklı bir iletişimin
kurulması için gerekli şeylerden bahseden, pedagojik formasyon diyebileceğimiz bilgileri
inceleyen bilim dalıdır.
3.İlmu’n-Nazar: Bir iddiayı (hipotez) ispat etmenin yollarını ve
tartışmanın usûllerini öğreten bir bilim dalıdır. Bu ilimde ileri sürülen iddianın
doğruluğunu ispat etme esastır.
4.ilmu’l-Cedel: Nasıl olursa olsun başkaların iddia ve
fikirlerini çürütmek, onların geçersiz ve yanlış olduğunu ispat etmek için mantık
oyunlarını kullanmayı öğreten bir bilim dalıdır. Cedel (diyalektik)de karşı tarafın
iddiasını çürütmek ve karşı tarafı ikna ederek delillerle susturmak temel hedeftir.

5.İlmu’l-Hilâf: İstinbat edilmiş şer’î hükümler hakkındaki şüpheleri bertaraf ederek
muhaliflerin itirazlarına cevap vermek veya karşı görüşü çürütmek için o hükümlerin
dayandırıldığı şer’î delillerin delil olma durumlarını inceleyen ilimdir. Bir fıkhî hükmü
kabul edip etmeme hususunda tartışmacıların uymak zorunda oldukları birtakım kurallar
bulunmaktadır. Cedel ilmiyle aynı metotları kullanan
hilâf ilmi, sadece fıkıh sahasında
kullanılmaktadır.( Çelebi, 1971:c.2,1862; Râzî,1295: 13;Taşköprülüzâde, 1975: c.1, 245,
246; Fârâbî, 1990: 68, 80; Emiroğlu,1999: 33, 242; Haldun, 1996: 422; Özen,1998: 530)

IV. Aynî Vücutları Bulunan Şeyleri İnceleyen İlimler

Somut varlıkları olan şeyleri (a’yân) inceleyen bilimler temelde amelî ve nazarî
diye ikiye ayrılırlar. Amelî ve nazarî ilimlerden her biri de el-Ulûmu’l-Hikmiyye ve el-
Ulûmu’ş-Şer’iyye
şeklinde iki grupta incelenir.

A-Ulûmu’l-Hikmeti’n-Nazariyye

a.el-Ulûmu’l-İlâhiyye    : Hârici ve lafzî varlıkları maddeye muhtaç olmayan
şeylerle ilgili ilimlerdir1.

1.İlmu Ma’rifeti’n-Nefsi’l-İnsâniyye: İnsanın yaratılışı, ölümü, kadîm veya hadîs
oluşu ve tekrar dirilişini araştıran ilimdir.
2 .İlmu Ma’rifeti ’n-Nefsi’ l-Melekiyye:
Meleklerin yaratılışı, mâhiyeti ve keyfiyetini konu alan bir ilimdir.
3.İlmu Ma’rifeti’l-
Me’âd : İnsan rûhunun bedenden ayrıldıktan sonraki durumunu, tekrar bedenle ilişkisinin
olup olmadığını, ceza veya mükafat görmesini konu edinen bir ilimdir.
4.İlmu Emârâti’n-
Nübüvvet : Peygamberliğin delilleri olan söz ve fiile ait irhasat ve mucizelerden, bunların
delil oluşunun keyfiyetinden ve sihir ile farklılıklarından bahseden ilimdir. Aslında
kelâmın bir dalıdır. 5.İlmu Makâlâti’l-Fırak: Dünyadaki bütün fırka, mezhep, ideoloji ve
dinlerin düşünce ve hareket tarzlarını araştıran bir ilimdir.
6.İlmu Mevzû’âti’l-Ulûm:
Genel konuların özel konularla ilişkisini, ana bilim dallarının bilim dallarıyla irtibatını, bu
ilimlerin ilkelerini, öncüllerini, sınıflandırılmalarını ve konularını inceleyen ilimdir.
(Taşköprülüzâde, 1975:c.1, 258-260; Çelebi, 1971:c.1, 161, c.2, 1905)

b.el-İlmu’t-Tabi’î:Tabiattaki    cisimleri ve bu varlıkların arazlarını (ilinti) inceleyen
bilim dalıdır. ( Fârâbî, 1990:111) Şu ana bilim dallarına ayrılır:

1.İlmu’t-Tıb: Sağlık ve hastalık bakımından insan bedenini inceleyen bilimdir, pek
çok alt branşları vardır:

İlmu’t-Teşrîh: (Anatomi) Damar, sinir, kemik, kıkırdak, kas ve cilt gibi insan
bedenini oluşturan bütün unsurları inceleyen bilim dalıdır. Bir çok alt dalı vardır:

İlmu’l-Kehhâle: Göz hastalıklarını ve tedavi yollarını araştırır. İlmu’l-Et’ime:
Herkesin yapısına uygun lezzetli yemekleri hazırlamayı öğreten ilimdir. İlmu’s-Saydala:
Şifalı bitkilerin nerede ve ne zaman yetiştiklerini araştıran ve bu bitkilerin özelliklerini
inceleyen ilimdir.
İlmu Tabhi ’l-Eşribeti ve ’l-Me ’acin: Macun ve şurup halindeki ilaçların
nasıl hazırlanacağını, terkîbi oluşturan eczâların oranlarını ve bu ilaçların nasıl
korunacağını öğreten ilim dalıdır.
İlmu’l-Kal’i’l-Asar mine’s-Siyâb: Elbiselerde yağ,
sakız, boya vb. lekeleri; kağıtlarda yazı ve çizgileri gidermenin usûllerini öğreten bir
ilimdir.
İlmu Terkîbi Envâi’l-Midâd: Her çeşit renk ve yapıdaki mürekkeplerin
hazırlanmasını konu alan bilim dalıdır.
İlmu’l-Cerâhat: İnsan bedenindeki yaralardan, bu
yaraların pansuman ve tedavisinden; gerektiğinde yaralara cerrahi müdahalenin
yapılmasından bahseden bir ilimdir.
İlmu’l-Fasd: Damar ve çeşitlerini inceleyerek
hastalığına göre hangi damardan, nasıl kan alınacağını öğreten ilim dalıdır.
İlmu’l-
Hacamat
: Vücudun neresinde nasıl ve ne zaman kan alınacağını, kupa ile kan almanın
usûllerini öğreten bilimdir.
İlmu ’l-Mekâdir ve ’l-Evzân: Tıp ilminde kullanılan dirhem,
okka, ritil gibi ölçü birimlerinden bahseden ilim dalıdır.
İlmu’l-Bâh: Cinsel gücü artıran
ilaç ve gıdalardan, ilişkinin şekil ve tarzlarından bahseden ilimdir. Erotik hikâye
kitaplarını yazmak ve resimler yapmak da bu ilmin konusudur.(Çelebi, 1971: c.1, 11, 218,
401, 408, 581; c.2, 1085,1095, 1355, 1474; Taşköprülüzâde, 1975: c.1, 280, 281)

2.İlmu’l-Baytara: Özellikle atları hastalık ve sağlık yönüyle inceleyen bilimdir.
Günümüzdeki baytarlık (veterinerlik) daha kapsamlı olup, bütün hayvan hastalıklarını
konu alır.
3.İlmu’l-Beyzere: Şahin, doğan ve tazı gibi avcılıkta kullanılan hayvanların
sağlıklarının korunmasından, hastalıklarının tedavisinden bahseden bir ilimdir.
4. İlmu’n-
Nebat : (Botanik) Bitki türlerinden ve onların özelliklerinden, fayda ve zararlarından
bahseden ilimdir.
5.İlmu’l-Hayvan: (Zooloji) Bütün hayvan türlerini, özellikleri, yarar ve
zararları bakımından inceleyen bilim dalıdır.
6. İlmu’l-Felâhat: (Zıraat) Bitkilerin
yetiştirilmesi, ıslah edilerek geliştirilmesi gibi konuları inceleyen bilim dalıdır.
7.İlmu’l-
Me’âdin: (Mineraloji) Madenlerin filizlerini, mâhiyet ve yapılarını ve çıkarılarak
işlenişini araştıran ilimdir.
8.İlmu’l-Cevâhir: Elmas, yakut, inci gibi kıymetli madenlerin
özelliklerini ve yapılarını inceleyen ilimdir.
9.İlmu’l-Kevn ve’l-Fesâd: (Meteoroloji)
Yağmur, kar, şimşek, gök gürültüsü gibi atmosferde meydana gelen olayların mâhiyetini
inceleyen bilimdir.
10. İlmu Kavsi Kuzeh: Gökkuşağının meydana geliş nedenlerini ve
mâhiyetini inceleyen bilim dalıdır. (Taşköprülüzâde, 1975: c.1, 266, 267; Çelebi, 1971:
c.1, 265, 695, c.2, 1362, 1526)

11.İlmu’l-Firâset: İnsanın fizikî ve uzvî özelliklerinden hareketle huy ve
karakterinin bilinmesinden, tabiattaki birtakım belirtilerden hareketle yağmur, fırtına vb.

olaylardan bahseden bir ilimdir. Bir çok dalı olup tecrübe ve rûhî arınma ile elde edildiği
söylenir.

İlmu’ş-Şammât ve ’l-Hiyelan: İnsanın burnu ve vücudundaki benlerin durum ve
özelliklerinden mizaç ve huylarının bilinmesini öğreten ilimdir.
İlmu’l-Esârîr: İnsanın
elinde, ayağında ve alnında bulunan çizgilerin, uzun ve kısalığından, birbirlerine uzaklık
ve yakınlıklarından ömrünün uzunluğu, rızkının bolluğu ve manevî durumu hakkında
hüküm yürütmeyi konu alan ilimdir.
İlmu’l-Ektâf: Koyun ve keçilerin kürek kemikleri
ğüneş ışığına tutulunca görülen şekil ve çizgilerden savaş, kıtlık, deprem vb. büyük
hadîselerin olup olmayacağını çıkarma ilmidir. Kürek kemiği etleri pişirilmeden önce
yere atılır, sonra alınıp incelenir. Görülen renk, şekil ve çizgilerden ve bu belirtilerin
yönlerinden hareketle, nerede ne olacağı haber verilir. Bu ilim insanın ferdi halleriyle
ilgilenmez.
İlmu İyâfeti’l-Eser : İnsan ve hayvanların ayak izlerinden, onlar hakkında
birtakım bilgiler elde etmeyi öğreten ilimdir. Bu ilim sayesinde iz kime ait ise o şeyin
türü, cinsi, yaşı gibi özellikler tespit edilir.
İlmu Kıyâfeti’l-Beşer : İnsan organlarının
şekillerinden, iki kişi arasında akrabalık bağının olup olmadığını, huy ve ahlâk
bakımından birbirlerine benzeyip benzemediklerini bildiren bilim dalıdır. Bu ilim
çalışmayla elde edilmez. Araplar kişilerin soyunu tespitte bu ilme başvururlardı.
İlmu’l-
İhtidâ bi ’l-Berârî ve ’l-Akfâr:
Çöllerde, toprak kokusundan, yer şekillerinden ve
yıldızlardan hareketle, bulunulan yerin neresi olduğu tespit edilerek, takip edilecek
yolların belirlenmesini sağlayacak bilgilerden bahseden ilimdir.
İlmu’r-Riyâfe:Bir
bölgedeki toprak, bitki ve hayvanların tür ve özellikleri, hayvanların hareketleri gibi
belirtilerden orada suyun bulunup bulunmadığını öğreten ilimdir.
İlmu İstinbâti’l-
Ma ’âdin:
Yerin derinliklerindeki madenlerin tespitini ve çıkarılmasını konu alan bilimdir.
Bu ilim yerin yüzeyindeki şekil ve renklerden oluşan bazı belirtilerden hareketle
madenlerin varlığını âdetâ sezgi ile tesbît etmeyi konu alır.
İlmu Nüzûli ’l-Gays: Şimşek,
bulut ve rüzgârların özelliklerinden hareketle yağmurun yağıp yağmayacağını araştıran
ilimdir.
İlmu’l-İrâfe: Şimdiki olaylardan gelecekte vuku bulacak olayları anlama ilmidir.
Çünkü olaylar arasında gizli bir benzerlik ve sebep-sonuç ilişkisi bulunmaktadır.
İlmu’l-
İhtilâc:
İnsan organlarının seğirme ve titremelerinin kişinin başına gelecek olaylara nasıl
işaret ettiğinden bahseden ilimdir. (Çelebi, 1971: c.1, 31, 73, 80, 141, 203, 939; c.2, 1131,
1181, 1366, 1938; Taşköprülüzâde, 1975: c.1, 282, 283; Nev’î,1995: 236, 237)

12.İlmu Ta’bîri’r-Rü’yâ:Rûha ait tahayyüller ile gaybî olaylar arasındaki ilişkiyi
araştıran ilim dalıdır. Bu ilim rûha ait bu tahayyüllerden hareketle gaybi olayların,
kişilerin psikolojik durumlarının veya dış dünyada meydana gelecek olayların nasıl tespit
edileceğini öğretir. (Çelebi, 1971:c.1, 416; Nev’î, 1995: 197)

13.İlmu Ahkâmi’n-Nücûm: Yıldızların üçlü, dörtlü ve altılı gruplar halinde karşı
karşıya veya yan yana bulunmalarından oluşan şekil ve durumlardan, şu alemde havanın,
madenlerin, bitkilerin ve hayvanların hallerinde meydana gelen ve gelecek olan olaylara
dair bir takım işaretler bulma ilmidir. Vehbî,

Recm-i gayb itdigiçün ehl-i nücûm Oldı mânend-i şeyâtîn mercûm
diyerek bu ilim ve bununla uğraşanlar hakkındaki olumsuz kanaatini ifâde eder. Bu ilmin
bir çok dalı vardır:

İlmu’l-İhtiyârât: Her bir vaktin uğurlu veya uğursuz olduğunu tespit eden; her
hangi bir işe başlanması veya başlamaktan sakınılması gereken zamanlardan bahseden
ilimdir. Bütün bunlar güneşin burçlardaki, ayın evrelerindeki durumlarından ve onların
birbirleriyle oluşturdukları şekillerden çıkarılır.
İlmu’r-Reml: On iki burçtan her birinin
gereği olan harf ve şekillerden hareketle gâipten haber vermeyi konu alan bir ilimdir. Bir
konu hakkında soru sorulduğunda burçların gerektirdiği, bir kısmı sa’d (uğurlu), bir kısmı
da nahs (uğursuz) kabul edilen ve sayıları 12 veya 16’yı bulan bu şekillerden biri
meydana gelir. O şeklin tekabül ettiği burçların ve gezegenlerin özellikleri; toprak, su,
ateş ve havadan oluşan anâsır-ı erba’a ile olan nispetleri hesap edilerek bunların tahlilleri
yapılır ve hükümler çıkarılır. İlk zamanlar bu şekiller parmakla kum üzerine çizildiği için
reml (kum) denilmiştir. Meselâ, bir kimse remmâle gelip bir iş hakkında soru sorunca, o
da önünde duran erkek çocuğa bazı tılsımlı sözlerle emrederek, kum üzerinde çok sayıda
çizgiler çizmesini söyler. Sonra da bu çizgilerin ikişer ikişer silinmesini emreder. En sona
kalan çizgi çift ise kurtuluş ve başarı; tek ise kayıp ve umutsuzluk hükmü çıkarılır.
Remlin sonunun iyi gelmesine “beyaz düştü” denir.
İlmu’l-Fâl: Kur’ân ya da din
ulularının eserleri -Hafız Divanı, Mesnevi gibi- açılarak çıkan âyetten veya beyit ve
mısradan veya duyulan bir sözden hareketle geleceğe ait olaylardan haber verme ilmidir.
Fâlda hayra yormak, uğurlu görmek esastır.
İlmu’l-Kur’a: Her hangi bir şeyin üzerine
harfler yazılarak niyet edilen şeklin çıkmasıyla gelecekte olması beklenen durumun
meydana geleceğine kanaat getirme yoluyla istikbalden haber vermenin usûlünü öğreten
ilimdir. Kur’a remile çok benzemekle beraber onun kadar güvenilir kabul edilmemiştir.
İlmu’t-Tayre: Kuşun ötüşünden, sağa ya da sola doğru uçuşundan veya yolda karşılaşılan
bir takım canlı ve cansız varlıklardan hareketle bir uğursuzluğun gelmekte olduğunu
çıkarmaktır. Meselâ, bir işe başlamadan önce, o işin uğurlu olup olmayacağını anlamak
için kuş uçurulur, kuş sağa uçarsa o iş yapılır, sola uçarsa yapılmaz. Yola çıkarken kör,
çolak veya topal olan biriyle karşılaşılınca bu yolculuğun uğur getirmeyeceği kanaatine
varılır. Hayra yormak olan falın tam tersi olan tayrada teşaüm (uğursuz kabul etme)
esastır. Buna
ilmu’t-tayra ve’z-zecr de denilir.(Çelebi, 1971: c.1, 22, 34, 912, c.2, 1216,
1326; Taşköprülüzâde, 1975: c.1, 292, 297; Nev’î,1995: 225, 238; Vehbî, 1996:44,
Levend,1984: 220; Canan, c.8, 148; Pala,1989: 409)

14.İlmu’s-Sihr: Bir çok insanın mâhiyet ve sebebini anlayamadığı olağanüstü haller
göstermektir. Türkçede büyü olarak bilinen sihrin pek çok çeşidi bulunmaktadır:

İlmu’l-Kehânet: İnsanın cin ve şeytan gibi maddi bedenleri olmayan rûhanîlerle
bağlantı kurarak dünyaya ve istikbale ait bazı gaybî haberleri öğrenmesidir. Kehânet
günümüzde medyumluk diye bilinmektedir.
İlmu’n-Nirenciyât: Aslı “nev-reng” olduğu
söylenen “neyreng” kelimesinin Arapçalaşmış şekli olan “nirenc”, hile, büyü ve efsûn
mânâlarına gelmektedir. Sevgi ve nefret gibi hallerin meydana gelmesi için eski
kavimlerden kalan veya rûhânîlerden alınan mânâları anlaşılmayan bir takım rakam ve
harfler vasıtasıyla kâinatla insanın bütünleşmesi halinden bahseden ilimdir. Nirenciyât
kimine göre sihir olmayıp bir tür göz bağcılık, hokkabazlık ve el çabukluğudur.
İlmu’l-
Havâs:
Allah’ın isimlerinin, Kur’ân, Zebur, İncil gibi semavî kitapların ve bazı özel
duaların okunmasından elde edilecek -şifa, işlerin iyi gitmesi gibi sonuçlardan bahseden
ilimdir.
İlmu’r-Rukye :İplik, saç düğümü, su vb. şeylerin, birtakım mânâsı anlaşılan
dualar okunarak veya anlamsız kelimeler söylenerek, bazı işlemlere tâbî tutulmasını
öğreten ilimdir. Bu sözlerin bir kısmı anlamsız şifreler olup şeytan ve cinlerin
öğretmesiyle bilinir. Diğerleri ise Kur’ân ve peygamberin hadîslerinden alınmıştır.
Birincisiyle rukye yapmanın haram; ikincisi ile yapmanın ise helal olduğu söylenir ve
buna ta’vîz denir. Rukye, insanda hastalık, sağlık, nefret ve sevgi gibi haller meydana
getirmek için yapılır.
İlmu’l-Azâ’im: Azim, kararlılık ve hâkim olma mânâsına gelen
azâ’im, rûhun ve rûhanî varlıkların kontrol altına alınarak, bir takım işlerde kullanılmasını
öğreten ilmin adıdır. Hüddâm denen bu rûhanîler iyiye de, kötüye de kullanılabilirler.
Ayrıca (yogalarda olduğu gibi) riyâzetle bir şeye konsantre olup, trans haline geçmek
suretiyle, rûh gücüyle eşyayı etkileme şeklinde baş gösteren haller de bu ilmin konusudur.
İlmu’l-İstihzâr: Rûhanî varlıkları çağırıp insan şeklinde görünmesini ve konuşmasını
sağlamaktır. Rûh veya cin çağırmada davet edilenin şahsı görülmez. İstihzârda ise misali
bir beden ile temessül eder. Bu yönüyle istihzâr azâ’imden farklıdır.
İlmu’l-Fulkatirât:
Ucunda halka ve dairelerden oluşan şekil ve harflerin bulunduğu uzun çizgilerle yapılan
bir tür büyüdür. O şekil ve çizgilere özgü bir takım etkilerin bulunduğuna inanılır.
Taşköprülüzâde bu ilme ait bazı formaları gördüğünü, ancak hiçbir şey anlamadığını,
etkisinin olup olnmadığını da tecrübe edemediğini belirtir.
İlmu Da ’veti ’l-Kevâkib : Her
yıldızın, özellikle güneş sistemindeki gezegenlerden her birinin bir rûhâniyeti olduğu
kabul edilir.
Da’veti’l-kevâkib adından da anlaşılacağı üzere bu rûhâniyyâtı çağırmakla
ilgilenen bir ilimdir. Bu sihir türü özellikle Keldânîler tarafından geliştirilerek
kullanılmıştır.
İlmu’l-Hafâ : Kişinin kendisini başkaların gözünden gizlemesini öğreten
ilimdir. Gizlenen kişi diğerlerini gördüğü halde, onlar bunu görmezler. Kendine has dua
ve aza’imi bulunan bu büyünün, rûhları etkilemesiyle gerçekleştiğine inanılır.
İlmu’l-
Hiyeli’s-Sâsâniyye
: Her yörenin kendine has kıyafetini giymek veya fakih, vaiz, tüccar
ve eşraf kesimlerinden birinin kılığına bürünmek gibi çeşitli düzenbazlıklarla halktan para
ve mal toplamanın yollarını tanıtan ilimdir. Bir tür sihir olan bu sanatı kullananların,
istedikleri kişinin veya şeyin suretine bürünebileceklerine inanılır.
İlmu Keşfi’d-Dekk:
Ticarette kalpazanlık yaparak gümüş, inci, yakut vb. kıymetli şeylerin sahtelerini halka
satmak için başvurulan hileleri tanıtan bir ilimdir.
İlmu’ş-Şa’beze: Tahyîlât da denen bu
ilim, seyircilerin gözü boyanarak çeşitli hokkabazlıklarla bir takım anlaşılmaz şekil ve
suretler göstermektir. Daha çok el çabukluğuna dayanan ve Şa’bede adıyla da anılan bu
sanat sihir değildir. Herkesçe mâhiyeti anlaşılmadığından sihir zannedilir.
İlmu
Ta’alluki’l-Kalb
: Bazı zeki insanların aptal insanları kandırmak için bildiklerini iddia
ettikleri bilgilerdir. Böylece onların ism-i a’zam duâsını bildiklerine ve cinleri emri altına
alarak çalıştırdıklarına inanan bu saf insanlar, bu korkudan bazen hastalanır ya da onların
arzularını yerine getirirler. Kâtip Çelebi, bunun sihir ilminin bir dalı olarak ele
alınmasının doğru olmadığını belirtir.
İlmu’l-İsti’âne bi-Havâssi’l-Edviye: Birtakım
kimyevi terkiplerle, mıknatısın demir tozlarını çekmesine benzeyen bazı olağanüstü gibi
görünen olayları göstermeyi öğreten ilimdir. Bu olayın sebep ve mâhiyeti
anlaşılmadığından sihir ilminin bir dalı kabul edilmiştir. Kâtip Çelebi bir şeyin mâhiyetini
kavrayamayışımız onun sihir olması için yeterli sebep değildir diyerek, bunu sihir ilminin
bir dalı olarak zikreden Taşköprülüzâde’yi eleştirmiştir.(Çelebi,1971: c.1, 79, 423, 694,
c.2, 1137, 1489, 1524; Taşköprülüzâde,1975:c.1, 295-301; Şükun,1989: c.3, 1935;
Levend, 1984:226; Nev’î,1995: 207)

15. İlmu’t-Tılsım: Dünyada bazı olayların meydana gelmesi için tılsım rûhâniyetini
celbeden ve güçlendiren buhurlarla, istenen şeyin etkileneceği, uygun bir zamanda aktif
semavî güçlerle pasif arzî güçlerin nasıl imtizaç ettirileceğini öğreten ilimdir.
(Çelebi,1971: c.2, 1114; Taşköprülüzâde,1975: c.1, 273) Tılsımla uğraşanlara göre, her
yıldızın bir rûhâniyâtı, her sayının bir sırrı, her mevcudun bir özelliği (havâs) ve her gök
cisminin, konumuna göre dünya üzerinde bir te’siri vardır. Himmet, azim ve irade ile güç
kazanmış bir rûh, yıldızların konumlarına uygun sayıları kullanarak, yıldızların
ruhâniyâtını celbeden buhur ve tütsülerin de yardımıyla, etki altına almak istediği cisim
ile birleşir ve onda tasarruf etme imkanına kavuşur. Sihir, kişinin doğuştan sahip olduğu
özel bir güç sayesinde, ruhun ruh ile birleşimi olduğu gibi, tılsım da tamamen tabiat
kanunlarına başvurularak elde edilen bir güç sayesinde, ruhun cisim ile birleşmesidir. (
Haldun, 1986: c.3, 23-25)

16.    İlmu’s-Simyâ: Bazen sihrin gerçek olmayanına simya denir. Havada, elle
dokunulamayan bir takım hayâlî görüntülerin oluşturulması şeklinde gerçekleştirilir.
Bazen de gözle görülen ve elle tutulabilecek somut suretlerin oluşturulmasına denir. O
zaman hava zerrelerinden çabucak değişebilecek bazı suretler oluşur; hava zerreleri bu
suretleri uzun zaman koruma yeteneğine sahip olmadığından çabucak silinirler. Bunun
nasıl oluşturulduğunu uzmanlarından başkası bilemez. Ancak olmayan bir şeyi algılamak
gibi, insanın duyularında bazı hayâller oluşturan bir takım yağlarla, sıvılarla ve özel
kelimelerle yapıldığı bilinmektedir. (Çelebi,1971: c.2, 1020; Taşköprülüzâde,1975: c.1,
273) İbn Haldun, simyânın amelî zanaat ve bilgilere başvurulmaksızın, nefis ve rûhun
kuvvet ve tesiriyle, bir maddenin suret ve şeklini değiştirerek, diğer bir şekle sokmaktan
ibaret olduğunu, bu gücün riyâzet sonucunda isimlerle harflerin tabiatları ve kelimelerin
birbiriyle olan nispet ve tenasüpleri öğrenilerek elde edildiğini ifâde eder.(Haldun, 1986:
c.3, 26)

17.    İlmu’l-Kimyâ: Madeni cevherlerin mâhiyetlerini değiştirerek yeni bir mâhiyet
elde etmenin yollarını araştıran ilimdir. (Çelebi,1971:c.2, 1526) Özellikle dışkı, kıl, kan
ve yumurta bazı işlemlerden geçirildikten sonra elde edilen iksir adı verilen bu sıvı veya
toprak, ateşte kızdırılmış gümüş üzerine döküldüğünde altın; bakır veya kalay üzerine
döküldüğünde ise gümüş olacağına inanılır. Bunun imkansız olduğunu ispat eden İbn
Haldun, aslında bunun bazen kalpazanlık, bazen de sihir yoluyla gerçekleştirildiğini
söyler. (Haldun,1996: 482-483; Levend, 1984:189) Ancak altın elde etmek için
elementleri inceleyen bu ilim, günümüz kimya ilminin gelişmesine büyük katkısı
olmuştur.

c. el-Ulûmu’r-Riyâziyye :İnceleme esnasında maddeden soyutlanmaları mümkün
olan maddi şeylerden bahseden bir ilimdir. Eski filozoflar, çocukların ilk eğitimine
başladıklarında bu ilimlerle onlara zihin jimnastiği yaptırdıkları için bunlara
el-ulumu’r-
riyâziyye
veya el-ulumu’t-ta’lîmiyye adını vermişler. el-ulumu’r-riyâziyye dört ana bilim
dalından oluşmaktadır.

1. el-İlmu’l-Hendese: (Geometri) Sayılara kemiyet (nicelik) bakımından arız olan
hallerden bahseden ilim olup, pek çok dalı vardır:

İlmu Ukûdi’l-Ebniye: İnşaat mühendisliğinde statik hesaplamalar yapılarak ev,
köprü, saray ve kale gibi binaların sağlam ve güzel olmalarını amaçlayan bilimdir.
İlmu’l-
Menâzır:
Uzak mesafeleri gözetlemeyi, aradaki uzaklığı ölçmeyi ve bu çalışmalarda
kullanılan cihazların yapımını ve kullanım metotlarını konu alan ilim dalıdır.
İlmu

Merâyâ’l-Muhrika: Mercekleri, aynaları ve ışığın kırılması ve yansımasıyla ilgili
kanunları inceleyen bilimdir.
İlmu Merâkizi’l-Eskâl: Cisimlerin ağırlık merkezlerini
bulmayı konu alan ilimdir. Bu ilim sayesinde taşınan bir şeyin dengeli durması sağlanır.
İlmu Cerri ’l-Eskâl: Az kuvvetle büyük ağırlıkları kaldırma ve taşıma yollarını araştıran
ilimdir. Kaldıraçlar bu ilmin konusudur.
İlmu’l-Mesâha: Her türlü yüzey ölçümlerinde
kullanılan usûlleri araştırır.
İlmu İstinbâti’l-Miyâh: Yer altı sularını çeşitli tekniklerle yer
yüzüne çıkarmayı amaçlayan ilimdir.
İlmu’l-Alâti’l-Harbiyye: Mancınık gibi savaşta
kullanılan araç ve gereçlerden bahseden ilimdir.
İlmu’r-Remy: Ok ve mermi gibi şeylerin
atılmasından ve hesaplamalarından bahseden ilimdir.
İlmu’t-Ta’dîl: Gece ve gündüzün
uzama ve kısalmasındaki hesapları yapan ilim dalıdır.
İlmu’l-Binkâmât: Belli bir program
dahilinde yapılması gereken görevlerin vakitlerini belirlemek maksadıyla kullanılan kum
saati, su saati ve çarklı saatler gibi zaman ölçme aletlerinin yapımından ve
kullanılmasından bahseden ilimdir. Bu isim, Farsçada, çiftçilerin su nöbetlerini
belirlemede kullandıkları “pingân” veya “pingâm” dedikleri altı delik tunç veya bakır
tastan alınmıştır.
İlmu’l-Milâhe: Gemilerin yapımından, denizlerde hareket ettirilme¬
sinden ve deniz yoluyla ulaşımın sağlıklı yapılması için bilinmesi gereken denizlere ait
coğrafik ve meteorolojik özelliklerden bahseden ilimdir.
İlmu’s-Sibâhe: Yüzücülüğün
şekil ve kurallarını öğreten ilimdir.
İlmu’l-Evzân ve’l-Mev’âzîn: Bina yapımında
kullanılan malzemenin cinsini, ağırlığını ve dayanıklığını ölçerek binanın ağırlığını tespit
eden ve bu işlemlerde kullanılan alet ve cihazların yapımını ve kullanılmasını öğreten
ilimdir.
İlmu ’l-Alâti ’l-Mebniyyeti alâ-Zarûreti Ademi ’l-Halâ: Belli bir miktarın üstünde
su doldurulunca tamamen boşalan kadeh-i adl, az veya tamamen doldurulunca
dökülmeyip, yarım doldurulunca boşalan kadeh-i cevr gibi içinde hava boşluğunun
bulunup bulunmaması hesapları üzerine kurulu, su ile çalışan mekanik âletlerden
bahseden ilimdir. İnsanların eğlenerek hoş vakit geçirmelerini sağladığından
ilmu’l-
âlâti’r-revhaniyye
diye de adlandırılırlar. (Çelebi,1971: c.1, 145, 148, 255, 419, 581; c.2,
1652, 1812; Taşköprülüzâde, c.1, 305-307; Fârâbî, 1990:97; Şükun,1989: c.1, 501)

2. İlmu’l-Hey’et :Astronomi denen gökle ilgili araştırmalar yapan ilim olup bir çok
alt dalları bulunmaktadır:

İlmu’z-Zîcât:Yıldızların, özellikle gezegenlerin hareket yönlerini ve hızlarını,
burçlara girişlerini ve meydana getirdikleri üçlü, dörtlü, altılı kümeleri ve şekillerini
araştıran ilim dalıdır. Bunların bilinmesiyle vakitler, mevsimler, yıllar ve yönler tespit
edilir; onlar sebebiyle anâsır aleminde olacak vak’alar tahmin edilir. Farsça “zîg”
kelimesinden alınan zîcâttan asıl gaye, takvimle ilgili bilgilerdir. Kimine göre, aslı “zîh”
olup duvar ustalarının kullandığı ip ve cetveldir. Yunanca “kanun” anlamına gelir.

Astronomi âlimlerinin kullandığı tabloya “zîc” denildiği gibi, yıldızların hareketlerinden
bahseden kitaplara da denir.
İlmu’t-Takvîm: Zîclerden çıkarılan bilgilerin sıralamaya tabi
tutularak, özel cetveller halinde, on iki kâğıda yazılmasını; on iki ayın ve dört mevsimin
ve bu mevsimlere göre olması beklenen günlük olayların belirtilerek, o yılın takviminin
hazırlanmasını konu alan ilimdir.
İlmu Hisâbi ’n-Nücûm: Aslında aritmetiğin bir kolu olan
ilmu hisâbi ’n-nücûm, sadece astronomide kullanılan bir takım özel kuralları içerdiğinden,
zîçlerdeki hesaplamaların yapımında ve takvimlerin düzenlenmesinde kullanıldığından
hey’et ilminin bir dalı kabul edilmiştir.
İlmu Keyfiyyeti ’l-İrsâd: Gök cisimlerinin
hareketlerini gözetlemede kullanılan cihaz ve aletlerin yapımı ve işleyiş tarzlarını
inceleyen ilimdir.
İlmu’l-Alâti’r-Rasadiyye: Gökyüzü gözetlemelerinde kullanılan cihaz
ve aletlerin yapımı ve işleyiş tarzlarını inceleyen ilimdir.
İlmu’l-Mevâkît: Özellikle her
bölgenin namaz vakitlerini doğru bir şekilde tayin etmek için, günlerin uzaması ve
kısalması, ayın ve güneşin doğma ve batma zamanları, ayın evreleri ve özellikleri, her
memlekete göre gölgelerin eğilim açıları ve yönleri gibi konuları araştıran ilim dalıdır.
İlmu Alâti ’z-Zıllıye: Gölgenin hareketine dayanan güneş saatinin hazırlanmasını,
hesaplanmasını ve kullanılan araç ve gereçleri konu alan ilimdir.
İlmu’l-Üker: Küreleri
sırf küre oldukları için inceleyen ve çevresinin ve hacminin ölçümlerini ve onlara ait
geometrik özellikleri araştıran ilimdir. Bu bilgiler astronomi ilminde kullanıldığından
buraya alınmıştır.
İlmu’l-Ukeri’l-Müteharrike: Küreler hareket halinde iken, kendilerine
ârız olan hâllerini araştıran ilim dalıdır. Katip Çelebi bu son iki ilmin ayrı birer ilim
olarak ele alınmasının anlamsız olduğunu belirtir.
İlmu Tastîhi’l-Küre: Küreyi yüzey,
küre üzerindeki daire ve çizgileri düz çizgiler haline getirmenin yollarını öğreten ilimdir.
İlmu Suveri’l-Kevâkib: Eski astronomi bilginleri sabit olan felekte, dünya yörüngesi
üzerinde burç diye bilinen on iki ve ayın evreleriyle ilgili olarak da yirmi sekiz şekil
tespit etmişlerdir. Bu şekiller esas olmak üzere ayrıca bin iki yüz yirmi sabit yıldız tespit
edip her birinin enlem ve boylama göre yerlerini belirleyerek takriben eşit altı kısma
ayırmışlardır. Bunlar Suveru’l-Kevâkib ilminin konusudur.
İlmu Mekâdiri ’l-Ulviyyât:
Güneş, ay, dünya ve diğer yıldızların uzaklıklarını, büyüklüklerini ve yörüngelerini
araştıran ve bunları hesaplayan ilimdir.
İlmu Menâzili’l-Kamer: Ayın yirmi sekiz
evresinin şekillerini, isimlerini ve her dönemdeki durumunu araştıran bilimdir.
İlmu
Coğrafya:
Yeryüzünün fizîkî şekil ve yapılarını, iklimlerini, beşerî yapısını ve
özelliklerini konu alan bir ilimdir.
İlmu Mesâliki ’l-Büldân: Şehir ve ülkeler arasındaki
kara ve deniz yoluyla yapılan ulaşım yollarını ve özelliklerini tanıtan ilimdir.
İlmu’l-
Bürud ve Mesâfâtihâ:
Günümüzde on iki mile denk gelen postacılıkta bir konaklık mesafe
kabul edilen “berid” uzunluk ölçü birimine göre, şehir ve ülkeleri birbirine bağlayan
yolların ölçümünü konu alan ilimdir.
İlmu Havâssi ’l-Ekâlîm: Her bölgenin bitki örtüsünü
ve orada yaşayan hayvanların tür ve özelliklerini inceleyen bilimdir.
İlmu ’l-Edvâr ve ’l-
Ekvâr:
Eski astronomi bilginlerine göre bir devr (çoğulu edvâr) üç yüz altmış güneş
yılıdır; bir kevr (çoğulu ekvâr) ise yüz yirmi kamerî yıldır. Bu devr ve kevrlerin her
birinde meydana gelen olayları araştıran ilme denir.
İlmu’l-Kırânât: Gezegenlerden
ikisinin veya daha fazlasının bir burçta bir araya gelmelerinden ve bu birliktelikten dolayı
meydana gelmesi beklenen olaylardan bahseden ilimdir. İbn Haldun
İlmu’l-Kırânâfın
bahis konusu ettiği şeylerin bilimsel gerçekler olmadığını iddia eder. İlmu’l-Melâhim:
Büyük kanlı savaş anlamına gelen “melhame”nin çoğulu olan melâhim, yıldızların
hareketlerini inceleyerek, gelecekte baş gösterecek kanlı olayların zamanını ve keyfiyetini
bildiren ilimdir. Özellikle devletlerin yıkılması, ülkelerin el değiştirmesi, hanedanların
zuhur ve inkırazı gibi hadîseleri daha önceden haber vermeyi amaç edinen bu ilmin
gerçekle ilgisi yoktur. Ancak ayların ve mevsimlerin astrolojik özelliklerinden ve bu
dönemlerde vukû bulan kar, dolu ve yağmur gibi meteorolojik; güneş ve ay tutulması gibi
astronomik olaylardan ve bunların neden olacağı kuraklık, kıtlık, savaş ve ölüm gibi
semâvî ve arzî afetlerden bahseden manzûm ve mensûr bir takım kitapların da melhame
adıyla kaleme alındığı bilinmektedir.
İlmu’l-Mevâsîm: Her milletin dînî ve millî
bayramlarını ve bunların yılın hangi gününe tekabül ettiğini, ora halkının âdetleri
gereğince ne tür faaliyetlerde bulunacaklarını anlatan ilim dalıdır.
İlmu Mevâkiti ’s-Salat :
Günde beş defa tekrarlanan dînî bir vecibe olan namazın vakitlerini belirlemede
başvurulan yöntemlerden bahseden ilimdir.
İlmu Vaz’i’l-Usturlâb: Usturlab yunanca bir
kelime olup, güneş ölçüm aleti “mizânu’ş-şems” veya yıldızların aynası “mir’âtu’n-
nücûm” mânâlarını ifâde etmektedir. Eski astronomi bilginlerinin gece ve gündüzleri,
gök cisimlerinin doğuş ve batış yerlerini belirlemek için, bir küre üzerine daireler çizerek
meydana getirdikleri bu aletin yapımından bahseden ilimdir.
İlmu Ameli ’l-Usturlâb: Gök
cisimlerinin yüksekliğini ve birbirlerine uzaklıklarını, yer yüzündeki şeylerin enlerini ve
boylarını ölçmek, namaz vakitlerini ve yönleri belirlemek için usturlabın nasıl
kullanılacağını ve hesapların nasıl yapılacağını anlatan ilimdir.
İlmu Ameli Rub ’i ’d-
Da’ire:
Rub’u’d-dâ’ire veya rubu’ tahtası, eskiden gök cisimlerinin açı ile ilgili
yüksekliğini ölçmede kullanılan bir alettir. Bugün onun yerini denizcilerin kullandığı
sekstant almıştır. Bir tahta üzerine dairenin dörtte biri çizilir ve açı dereceleri ve daha
başka işaretler belirtilerek yapılırmış. Bu ilim bu âletin nasıl kullanılacağından bahseder.
İlmu Vaz ’i ’r-Rub ’i ’l-Müceyyeb ve ’l- Mukantarât: Türkler tarafından icat edilen ve eski
bir astronomi aleti olan rubu’ tahtasının bir çeşit logaritmik abak veya trigonometrik
hesap cetveli mâhiyetindeki yüzüne rub’u’l-müceyyeb denir. Bu rubu’ tahtasının üstüne
ufka paralel farazi da’ireler halinde gök yüzü haritası çizilmiş olan yüzüne de rub’u’l-
mukantarât denir. İşte bu rubu’ tahtasının nasıl yapılacağını öğreten ilimdir.
İlmu Alâti ’s-
Sâ’at:
Eskiden saat yapımında kullanılan çekiç, sandık vb. aletlerden bahseden ilimdir.
Aslında “binkâmât” ilminin bir konusudur. (Çelebi, 1971: c.1, 50, 106, 142, 145, 147,
403, 509, 905; c.2, 964; Taşköprülüzâde, 1975: c.1, 309-316; Haldun, 1996:315, 473;
Macdonald, 1993:c.7, 659; Sami, 1317:658, 1392; Pakalın, 1993:c.3, 53;
Devellioğlu,1993: 896)

3. İlmu’l-Aded : Hesap ve aritmetikî de denen aded ilmi, matematiğin (riyaziyyat)
sayılar arasındaki tabiî ilişkilerini inceleyen bir kolu olup, bir çok dalları vardır:

İlmu Hisâbi ’t-Taht ve ’l-Mîl: Bu hesap sisteminde kullanılan rakamlar (hurûf) Hint
kaynaklı olduğundan,
el-hisâbu’l-Hindî ve kenarlı küçük bir ahşap tepsi içindeki toz,
toprak veya kum üzerine yazıldığı için
hisâbu’l-gubâr, hisâbu ’t-taht ve ’t-turâb yahut
hisâbi ’t-taht ve ’l-mîl (Reml) adlarıyla da anılan ve İslâm dünyasında belli bir dönem
kullanılan en önemli hesap sistemidir. Dokuz rakam ve sıfırla beraber ondalık konumlu
sayı sistemi ve bu sisteme dayanan logaritma mantığı, ondalık kesirler, kök hesabı,
sayılar teorisine ait konular gibi bugün bütün dünyada kullanılan aritmetik anlayışı İslâm
medeniyetinde bu hesap sistemi içerisinde kurulmuştur.
İlmu ’l-Cebr ve ’l-Mukâbele:
Arapça’da cebr, “kırık kemiği yerine koyma, düzeltme, zorlama”; mukâbele ise
“karşılaşma, karşılaştırma, örneğini getirme” gibi anlamları taşımaktadır. Terim anlamları
ise cebir, eşitliğin her hangi bir tarafında bulunan negatif bir terimin diğer tarafa aynısı
eklenmek suretiyle izâle edilmesidir. Mukâbele ise eşitliğin her iki tarafında bulunan
benzer terimlerin çıkarma yoluyla izalesidir. Bu ilim denklemlerde bilinmeyen sayıların
elde edilmesini sağlar.
İlmu Hisâbi’l-Hataeyn: Hisâb bi’l-keffeyn veya el-amel bi’l-keffât
diye de adlandırılan “çift yanlış hesabı”, verilen problemin şartlarına uygun biçimde
çözümü gerçekleştirebilecek bir tahminde bulunmak, daha sonra gerekli aritmetik
işlemlerle doğru çözümü tespit etmek esasına dayanan bir ilimdir. Çözümü en az üç
aşamada gerçekleşen “çift yanlış hesabı” ile birinci derecede bir bilinmeyenli her türlü
aritmetik problem, tam değer olarak; yüksek dereceli denklemler ise yaklaşık olarak
çözümlenebilirler. İslâm medeniyetine Hint dünyasından gelmiş olan bu metot, fonksiyon
bakımından cebr ve mukâbele ile aynıdır. Tarih boyunca ondan daha az kullanılmış
olmakla birlikte, işlemi ondan daha kolaydır. (Süveysi, 1998: c.17, 260, 261; Çelebi,
1971: c.1, 578, 663, 706; Fazlıoğlu,1993: c.7, 195, c.17, 269,270)
İlmu Hisâbi’d-Devr
ve’l-Vesâyâ:
Vasiyet edilen bir malın miras ve hibe yoluyla birkaç el değiştirdikten sonra
her birine düşen payın miktarını hesaplamaya yarayan ilimdir. Problemin çözümünde
kullanılan teknik bakımından
cebr ve mukâbele ilminin, konusu bakımından fıkıh ilminin
bir koludur.
İlmu Hisâbi ’d-Derâhim ve ’d-Denânîr: Sayıca cebir denkleminden daha fazla
bilinmeyeni olan denklemleri çözmede kullanılan metottur. Bu fazlalıktan dolayı
bilinmeyenlere altın, bakır, gümüş vb. isimler verilmiştir.
İlmu Hisâbi’l-Ferâ’iz:
Varislerin mirastaki payı mânâsını ifâde eden “farîza”nın çoğulu olan “ferâ’iz”, ölünün
arkasında bıraktığı mal ve mülkten mirasçılara kalan payların eşit ve âdil olması için
başvurulan hesaplamaları konu alan ilme ad olmuştur. Gayesi bakımından
fıkıh, mâhiyeti
yönünden
hesap ilminin dalıdır. İlmu Hisâbi ’l-Hevâ: Kalem, kâğıt ve başka her hangi bir
araç kullanılmadan büyük para ve mal hesaplarının zihinde nasıl yapılacağını öğreten
bilim dalıdır.
İlmu Hisâbi ’l-Ukûd bi ’l-Esâbi ’: Parmak ve boğumlarından her birini birler,
onlar, yüzler, binler basamaklarından birine karşılık tutarak, çok rakamlı hesapların
yapılma yol ve usûllerini öğreten bilim dalıdır. Bu usûller sayesinde tek el ile altı rakamlı
hesapları yapmak mümkün olur.
İlmu A ’dâdi ’l-vefk: Küçük karelerden oluşan, her
karesine yazılan sayıların yatay veya dikey toplamları aynı olan kare, üçgen, altıgen ve
daha başka şekillerdeki cetvellerden bahseden ilim dalıdır. Bu hanelere bazen harfler de
yazılır, onların da ebcedî değerlerinin toplamı göz önüne alınır. Bu ilmin sonsuz denize
benzediğini, pek çok özelliklerinin olduğunu söyleyen Taşköprülüzâde hesapla ilgili
olduğu için
aded ilminin bir kolu, harf ve rakamların metafizikî değer ve etkileri
bakımından da
havâss ilminin bir dalı olduğunu vurgular. İbn Haldun ise bunu tılsım ve
sihir ilimleri içinde mütalaa eder. Vefk hazırlanırken uygun zaman ve burçlar da göz
önünde bulundurulur.
İlmu Havâssi ’l-A ’dâdi ’l-Mütehâbbeti ve ’l-Mütebâgize: Eski
bilginler, mıknatıstaki çekim gücü gibi, her şeyin, akılla anlaşılmayan kendine göre
birtakım özellikleri bulunduğuna, harfler, isimler ve sayıların da buna benzer özellikler
gösterdiğine inanırlardı. Bu sayı ve harflerden bir kısmı sevgi, bir kısmı da nefret ve
düşmanlık özelliklerine sahiptir. Kelime anlamıyla birbirini sevenler demek ise de,
burada yarısı, dörtte bir, beşte bir ve altıda bir gibi bütün parçaları toplandığında her iki
sayının parçaları birbirine eşit olması mânâsında kullanılmaktadır. Meselâ, rk , 220’yi, rfd
284’ü ifâde eder. İnanışa göre bu sayı ve harflerden biri, sıvıya katılarak birine içirilir, ya
da yiyeceğine katılarak yedirilirse o kimsede sevgi veya nefret hali meydana gelir.
İlmu’t-
Te’âbi’l-Adediye fi’l-Hurûb:
Savaşta askerin ikili veya tekli sıralar halinde nasıl
dizileceğini, duruma göre kaç sıra ve her sırada kaç kişi bulunacağını, sıraların dairevî,
üçgen veya dörtgen mi olacağını belirlemeye yarayan ilimdir. Bu düzenlemenin bazı
metafizikî özellikleri olduğuna, bu düzene uyulduğu takdîrde kesinlikle başarılı
olunacağına inanılır. (Haldun, 1986: c.3, 9, 10, 20; Taşköprülüzâde, 1975: c.1, 318-321;
Çelebi, 1971: c.1, 415, 663, 664, 706, 726; Bardakoğlu, 1995: c.12, 362)

4. İlmu’l-Mûsikî: İnce ve kalın seslerin belli aralıklarla bir araya getirilmesinden

doğan ve insan rûhunu olumlu veya olumsuz etkileyen terennümleri ve bununla ilgili
âletleri konu alan bir ilimdir. Yunanca’da âhenkli ve ölçülü nağme anlamına gelen
“musika”nın, yıldızların hareketlerinden ilham alınarak, Fisagor tarafından meydana
getirildiğine inanılır. Bu ilmin de birkaç dalı vardır. (Çelebi, 1971: c.2, 1902)

İlmu’l-Alâti’l-Acîbeti’l-Mûsikâriyye: Ud, ney, kanun ve org gibi müzik aletlerinin
özelliklerinden, nasıl yapılacağından ve nasıl kullanılacağından bahseden ilimdir.
İlmu’r-
Raks
: Mûsikînin âhengine uyularak icrâ edilen danslardan, bu dansların nasıl icra
edileceğinden bahseden ilimdir.
İlmu’l-Gunc: Gunc, nâz, işve ve cilve mânâlarına gelir.
Kadınların yüz ve saçlarının süsünden ve onların ritmik güzel hareketlerinden bahseden
ilimdir. Bütün bunların tabii olması en uygunudur. (Çelebi, 1971: c. 1,147;
Taşköprülüzâde, 1975: c.1, 323)

B-Ulûmu’l-Hikmeti’l-Ameliyye

Uygulamaya yönelik bizzat kendileri gaye durumunda olan ilimlerdir. Şu bilim
dallarına ayrılır:

1.İlmu’l-Ahlâk:    İnsan davranışlarının temel dinamikleri olan şehvet, öfke ve aklın
her türlü aşırılıktan uzaklaştırılarak, fert ve toplum için yararlı bir hale getirilmesinden
bahseden ilimdir.(Çelebi, 1971: c.1, 35)

2.İlmu    Tedbîri’l-Menzil: Anne, baba, çocuk ve hizmetçiden oluşan aile bireylerinin
birbirlerine karşı sorumluluklarını öğreten ve davranışlarını düzenleyen ilimdir. Son
zamanlarda ev ekonomisi anlamında da kullanılmaktadır. (Çelebi, 1971: c. 1,381;
Devellioğlu,1993: 430)

3.İlmu’s-Siyâset:    Toplum yönetimi için gerekli bilgi ve kuralları inceleyen
bilimdir. Siyaset ilminin de bir kaç alt dalı bulunmaktadır.

İlmu Adâbi ’l-Mülûk: Devlet idaresi için krallarda ve devlet başkanlarında olması
gereken ahlâk ve melekeleri konu alan ilimdir.
İlmu Adâbi ’l-Vezâret: Vezirlerin
görevlerini en güzel bir şekilde yürütmeleri için muhtaç oldukları bilgi ve beceriden
bahseden ilimdir.
İlmu’l-İhtisâb: Kanunları uygulamak, kanunlara uymayanları
engellemek, şehrin güvenliğini sağlamak için gerekli teşkilâtlanmayı ve bunun kurallarını
konu alan ilimdir.
İlmu Kavdi ’Asâkir ve ’l-Cüyûş: Ordunun teşkilatlandırılmasından,
eğitiminden, sevk ve idaresinden, iâşe ve ibâtesinden bahseden ilimdir.(Çelebi, 1971: c.1,

15, 43; c.2, 1362; Taşköprülüzâde, 1975: c.1, 330-332)

C- el-Ulûmu’ş-Şer’iyye

1.İlmu Usûli’d-Din: Dinde Allah, melek, âhiret, kader vb. inanç konusu olan
şeylerin delillerle ispat edilerek, şüphelerin giderilmesini gaye edinen
kelâm ilmidir.

(Çelebi, 1971: c.2, 1403)

2.İlmu’l-Kırâ’at:    Kur’ân’ı doğru ve usûlüne göre okumayı sağlayan ilimlerdir:

İlmu’ş-Şevâz: Kur’ân’ın tevatürle gelen meşhûr yedi kırâ’atinin dışında kalan

münferid rivâyetlere dayanan (şâz) kırâ’atlerden bahseden ilimdir. İlmu Mehârici ’l-
Hurûf
: Harflerin ağızdaki çıkış yerlerinden ve harflerin sesli-sessiz, ince-kalın gibi
özelliklerden bahseden ilimdir.
İlmu Mehârici’l-Elfâz: Kelimelerin telâffuz edilme
özelliklerinden bahseden ilimdir. Bir öncekinden farklı yanı konuyu kelime seviyesinde
ele almasıdır.
İlmu’l-Vukûf: Anlam bütünlüğünün sağlanması ve çıkarılacak hükümlerin
daha isabetli olması için dilbilgisi (sarf- nahiv) kuralları açısından Kur’ân âyetlerindeki
durak yerlerinin ve vurguların nasıl yapılacağını açıklığa kavuşturan ilimdir.
İlmu İleli’l-
Kırâ’at:
Meşhur yedi tarz okunuşta (kırâat) tercih edilen şeklin niçinini ve sebebini
anlatan ilimdir.
İlmu Resmi Kitâbeti’l-Kur’ân: Kur’ân’daki kelimelerin yazımında ve
imlâsında Hz. Osman’ın mushafına uymayı sağlayan kurallardan bahseden bir ilimdir.
İlmu Adâbi Kitâbeti ’l-Mushaf: Mushafların tertip ve tanziminde sayfa ve satırların
düzenlenmesinde dikkat edilmesi gereken hususlardan bahseden ilimdir.
(Taşköprülüzâde, 1975: c.1, 710-714; el-Kettan, 1997: 242, 251)

3.İlmu’l-    Hadîs: Peygamberin söz, takrîr ve fiillerinden bahseden ilimdir. Hadîs
ilminin pek çok dalları bulunmaktadır:

İlmu Şerhi’l-Hadîs: Hadîslerin doğru anlaşılması için yapılan yorumlardan ve
bunun kurallarından bahseder.
İlmu Esbâbi Vurûdi ’l-Hadîs ve Ezminetihi: Hadîslerin
nerede, ne zaman ve hangi olaya binâen söylendiğini araştıran ilimdir.
İlmu Nâsihi ’l-
Hadîs ve Mansûhihi
: Hangi hadîsin, hangisi tarafından hükmünün yürürlükten
kaldırıldığını araştıran ilimdir.
İlmu Te ’vîli Akvâli ’n-Nebî: Peygamberin sözlerinin
te’vîlinden bahseden ilimdir. Şerhte sözün ilk anlamı esastır. Te’vîlde ise ilk anlamının
dışında hatıra gelebilecek başka anlam ve yorumlar aranır.
İlmu Rumûzi’l-Hadîs ve
İşârâtihi:
Hadîslerdeki sembolik ve işarî anlamları araştıran ilimdir. İlmu Garâ’ibi
Lugati’l-Hadîs:
Hadîslerde geçen, pek az kullanılan anlaşılması güç kelimelerin veya
peygamberin yeni bir anlam yüklediği kelimelerin anlaşılmasını sağlayan bir bilim
dalıdır.
İlmu Def’i ’t-Ta ’n Ani ’l-Hadîs: Hadîsler hakkında ileri sürülen itirazlara cevap
vererek bu konudaki kuşkuları gideren ilimdir.
İlmu Telfîki ’l-Ehâdîs: İlk bakışta birbirine
zıt gibi görünen hadîsler arasındaki umum-husus, mutlak-mukayyed ilişkisini veya farklı
olaylarla ilgili olduklarını açıklığa kavuşturmak; dil veya belâgat kurallarına göre daha
başka yorum tekniklerini kullanmak suretiyle aralarında bir tezad bulunmadığını gösteren
ilimdir.
İlmu Ahvâli Ruvâti ’l-Ehâdis: Hadîsleri rivâyet eden kişilerin hayat ve
şahsiyetlerinden, güvenilirlik derecelerinden bahseden ilimdir.
İlmu Tıbbi ’n-Nebevî:

Çeşitli hastalıkların tedavileri hususunda söylenmiş hadîslerden bahseden ilimdir.
(Çelebi, İ97İ: c.i, 23, 334, 480; Taşköprülüzâde, c.2, 725-727)

Taşköprülüzâde ayrıca şunların da hadîs ilminin alt dallarından (furû’) sayıldığını
söyler:

İlmu’l-Mevâ’iz: İnsanların dinen yasak olan şeylerden uzaklaşmaları, yapılması
emredilen şeyleri yapmaları için söylenen söz ve bunları söylemenin metotlarından
bahseder.
İlmu’l-Ed’iyye: Rivâyetlerden gelen güzel dualardan ve meşhur virdlerden
bahseder.
İlmu’l-Asâr: İslâm tarihinde birinci ve ikinci kuşağa ve o dönemde yaşamış
büyük müctehid ve âlimlere ait, güzel söz ve ahlâktan bahseden ilimdir.
İlmu ’z- Zühd
ve’l-Verâ:
Dünya sevgisinden kurtulma, haram ve günâhlardan uzaklaşmanın yollarını
araştıran ilimdir.
İlmu Salâti ’l-Hâcât: Hadîslerde hacet namazıyla ilgili rivâyetleri
toplayan ve onları değerlendimeye tâbî tutan ilimdir.
İlmu’l-Meğâzî: Peygamberin
savaşlarından bahseden ilimdir.( Taşköprülüzâde, 1975: c.2, 924, 98i)

4.İlmu’t-Tefsîr: Kur’ân ve yorumuyla ilgili ilimlerdir.

İlmu ’l-Mekkî ve ’l-Medenî:Mekke ve Medine’de inen âyetleri araştırır. İlmu’l-
Haderî ve ’s-Seferî
: Yolculuk halinde iken ve mukim iken inen âyetleri araştırır. İlmu’n-
Nehârî ve ’l-Leylî
:Gece veya gündüz inen âyetleri konu alır. İlmu ’s-Sayfî ve ’ş-Şitâî : Yaz
ve kış aylarında nâzil olan âyetleri inceler.
İlmu’l-Firâşî ve ’n-Nevmî:Uyurken nâzil olan
âyetleri araştırır.
İlmu ’l-Arzî ve ’s-Semâî: Hz. Peygamber dünyada iken veya miraca
yükselirken nâzil olan âyetleri inceler.
İlmu Evveli mâ-Nezele ve Ahiri mâ-Nezele: Önce
ve sonra nâzil olan âyetlerin hangi sıraya göre indiklerini araştırır.
İlmu Sebebi ’n-Nüzûl:
Âyet ve sûrelerin hangi sebeb ve olaylar üzerine nâzil olduğunu bildiren ilimlerdir. İlmu
mâ-Nezele alâ-Lisâni Ba ’zi ’s-Sahâbeti
: Bazı sahabelerin dili ve ifâdesiyle inen âyetleri
inceler.
İlmu mâ-Tekerrere Nüzûlühü : Birkaç defa nâzil olan âyetleri inceler. İlmu mâ-
Te ’ehhere Hukmuhu an-Nüzûlihi ve mâ-Te ’ehhere Nüzûlühü an-Hukmihi:
Hükmü
inişinden sonra sabit olan ve inişi hükmünden sonra olan âyetleri araştırır.
İlmu mâ-
Nezele Müfarrakan ve mâ-Nezele Cem ’an
:Ayrı ayrı ve toplu nâzil olan âyet ve sûreleri
inceler.
İlmu mâ-Nezele Meşîan ve mâ-Nezele Müfreden: Cebrail’in başka meleklerin
eşliğinde getirdiği ve tek başına getirdiği âyet ve sûreleri inceler.
İlmu mâ-Ünzile Minhu
alâ-Ba’zi ’l-Enbiyâ ve mâ-lem-Yünzel:
Daha önce bazı peygamberlere inmiş olan ve hiç
inmemiş olan âyet ve sûreleri araştırır.
İlmu Keyfiyyeti İnzâli’l-Kur’ân: Kur’ân’ın nasıl
indirildiğini, vahiylerin mâhiyetini ve geliş şeklini inceleyen ilimdir.
İlmu Esmâ ’i ’l-
Kur ’ân ve Esmâ ’i Süverihi:
Kur’ân’ın ve sûrelerinin isimlerinden bahseder. İlmu Cem ’ihi
ve Tertîbihi
: Peygamber zamanında dağınık formalar halindeki Kur’ân âyet ve
sûrelerinin toplanarak, bir kitap haline getirilmesini, tertip ve tanzimini inceleyen ilimdir.

İlmu Adedi Süverihi ve Kelimâtihi ve Hurûfhi: Kur’ân’ın sûre, âyet, kelime ve harflerinin
sayısını araştırır.
İlmu Huffâzihi ve Ruvâtihi: Kur’ân’ı ezberleyen ve onu mushaf haline
gelinceye kadar nakleden kişilerden ve özelliklerinden bahseder.
İlmu ’l-Alî ve ’n-Nâzil
min-Esânidihi:
Kur’ân’ı nakleden ilk dönem kurrâlara ait rivâyet zincirlerinin ve bu
zinciri oluşturan râvîlerin güvenilirlik derecesini araştırır.
İlmu ’l-Mütevâtir ve ’l-Meşhûr:
Kur’ân’ın mütevatir (yalan ve yanlış üzerinde birleşmeleri imkansız bir topluluğun yine
böyle bir topluluktan naklettiği) ve meşhur (rivâyet zinciri sağlam olup, ancak tevâtür
derecesine varmayan) okunuş (kırâ’at)lardan bahseder.
İlmu Beyâni ’l-Mevsûl Lafzen ve ’l-
MefsûlMa ’nen:
Söz bakımından beraber, bitişik olduğu halde, mânâ ve konu bakımından
ayrı olan âyetleri inceler. (Taşköprülüzâde, 1975: c.2,728-751)
İlmu’l-İmâle ve’l-Feth:
Kesrenin fetha, ya’nın elif ile gösterilmesi olup Kur’ân’ın kendisiyle nâzil olduğu iki
meşhur lügattir. “İmâle” Necid, Esed ve Temîm lehçesine göre, “feth” ise Hicâz lehçesine
göredir. “İmâle”nin yedi harfte olduğu söylenir.
İlmu’l-İdğâm ve ’l-İzhâr ve ’l-İhfâ ve ’l-
İklâb:
Tecvidle ilgili kurallar olup aynı harfin yanyana gelmesiyle şeddeli okunmalarına
idğâm; “hurûf-ı ihfâ” diye adlandırılan on beş harften birinin “tenvîn” veya sakin
“nun”dan sonra gelmesiyle şeddesiz olarak genizden telaffuz edilmesine ihfâ;
kendisinden sonra “be” harfi gelen “tenvîn” veya sakin “nun”nun “mim” şeklindeki
telaffuzuna iklâb; altı “izhâr” harfinden birinin “tenvîn” veya sakin “nun” dan sonra
“ihfâ”sız ve “idğâm”sız okunmasına ise izhâr denir. Tecvid’in bir alt dalı olan bu ilim
Kur’ân’da bu durumları inceler.
İlmu ’l-Med ve ’l-Kasr: Harekesiz “elif’, “vav” ve “yâ”
med harflerinin normalden fazla uzatılmasına med, uzatılmaksızın tabiî halinde
bırakılmasına kasr denir. Bu da Tecvîd ilminin bir konusudur.
İlmu Tahfîfi’l-Hemze:
Arap alfabesinde telaffuzu en zor, mahreci en uzak harf olan “hemze”nin rahatça
kullanılabilmesi için başvurulan bir takım kurallar bulunmaktadır. Bu, “tahfîfu’l-hemze”
adıyla bilinen ve özellikle Hicaz lehçesinde sıkça karşılaşılan bir durumdur. Kur’ân’daki
hemzelerin telaffuzunu bu ilim dalı inceler. (Suyûtî, 1306: 96-104)
İlmu Keyfiyyeti
Tahammuli’l-Kur’ân:Kur’ân’ı
ezberlemenin ve ezberden okumanın metotlarından
bahseder.
İlmu Adâbi Tilâvetihi ve Tâliihi: Kur’ân’ı okumanın âdâbından ve okuyucunun
uyması gereken şartlardan bahseder.
İlmu Cevâzi ’l-İktibâs: Manzûm ve mensûr eserlerde
Kur’ân’dan yapılan alıntıların kullanılmasının caiz olduğundan ve iktibas yapılırken
dikkat edilmesi gereken kurallardan bahseder.
İlmu Garîbi ’l-Kur’ân: Kurân’daki anlam
bakımından kapalı ve anlaşılması güç kelimeleri inceler.
İlmu mâ-Vaka’a fihi bi-Gayri
Lugati’l-Hicâz:
Kur’ân’daki, Hicaz bölgesinde kullanılmayan ve tanınmayan kelimeleri
inceler.
İlmu mâ-Vaka’a fihi min-Gayri Lugati’l-Arab: Arapça olmayıp Kur’ân’da
kullanılan kelimeleri araştırır.
İlmu ’l-Vücûh ve ’n-Nezâ ’ir : Kur’ân’daki bir kelimenin bir
âyette ifâde ettiği mânâ ile, yine aynı kelimenin diğer âyetlerde ifâde ettiği anlamların
aynı olmamasına vücûh; bunun aksine de, (farklı bir çok kelimenin aynı mânâyı ifâde
etmesine de) nezâ’ir denir. İşte bu ilim Kur’ân’daki bu tür kelimeleri inceler.
İlmu
Me ’âni ’l-Edevâti ’lletî Yehtâcu İleyha’l-Müfessir:
İsabetli bir tefsir ortaya koyması için,
müfessirin bilmek zorunda olduğu edatların anlamlarını inceler.
İlmu ’l-Muhkem ve ’l-
Müteşâbih:
Kur’ân’da, anlamı muğlak ve müphem olmayıp herkesçe anlaşılabilen
(muhkem) ve aralarındaki benzerlikten dolayı biri diğerine tercih edilmesi imkansız
mânâları bulunan, anlaşılması güç (müteşâbih) âyetleri araştırır.
İlmu’l-Mukaddemi’l-
Kur’ân ve ’l-Muahharihi:
Kur’ân âyetlerindeki bazı kelimelerin cümle yapısına göre başa
alınması veya sona bırakılmasının hikmetlerinden, bu durumun cümleye kazandırdığı
zengin ve güzel anlam farklılıklarından bahseder.
İlmu Ammi ’l-Kur’ân ve Hâssihi:
Kur’ân’ın sayı bakımından hiçbir sınırlama getirilmeksizin, kendisine yüklenen sözlük
anlamına uygun gelen bütün fertlerine delalet eden (âmm) ve bunun aksi olan, sözlük
anlamına uygun gelen bütün fertlerine delâlet etmeyen (hâss) kelimelerini inceler.
İlmu
Nâsihi’l-Kur’ân ve Mansûhihi:
Bir âyetin getirdiği hükmün daha sonra nâzil olan bir
âyetle kaldırılmasına nesh, birinci âyete mansuh, ikincisine de nâsih denir. İşte bu ilim,
bu tür âyetlerin birbiriyle irtibatını inceler.
İlmu Müşkili’l-Kur’ân: Aralarında ihtilaf ve
çelişki varmış gibi görünen âyetleri inceleyerek böyle bir durumun bulunmadığını ortaya
koyan ilimdir.
İlmu’l-Mutlaki’l-Kur’ân ve Mukayyedihi: Her hangi bir kayıt olmaksızın
sayısı belli olmayan fertlere delalet eden (mutlak) ve her hangi bir vasıfla kayıtlanmakla
beraber kendi cinsi içindeki bütün fertlere delalet eden (mukayyed) âyetleri inceler.
İlmu
Mantûki ’l-Kur ’ân ve Mefhûmihi
: Hiç düşünülmeden kendisinden kastedilen mânâ açık
bir şekilde anlaşılan (mantuk) ve kendisinden ikinci ve üçüncü derecede dolaylı olarak
anlam çıkarılan (mefhum) âyetleri inceler.
İlmu Vücûhi Muhâtabâtihi : Kur’ân’daki hitap
şekillerini ve anlam farklılıklarını inceler.
İlmu Hakîkati Elfâzi ’l-Kur ’ân ve Mecâzihâ:
Kur’ân’daki kelimeleri hakikî ve mecâzî anlamlarını inceler. İlmu Teşbîhi ’l-Kur ’ân ve
İsti’ârâtihi:
Kur’ân’daki teşbîh ve istiâreleri inceleyen ilimdir. İlmu Kinâyâti ’l-Kur ’ân ve
Ta’rîzâtihi:
Kur’ân’daki kinâye ve tarîzleri inceler. (el-Kettan, 1997: 258, 268, 298, 307,
323, 345, 352; es-Salihî, 1981: 281-330; Taşköprülüzâde, 1975: c.2, 751-802;
Cerrahoğlu, 1989: 128, 151, 177, 179, 184, 192)
İlmu’l-Hasr ve’l-İhtisâs: Bir yargıyı
emsâllerinden her birine değil de, sadece birine ait olduğunu vurgulayan âyetleri ve
bunların anlam bakımından özelliklerini inceler.
İlmu’l-İcâz ve’l-Itnâb: Kur’ân’da mânâyı
vecîz veya uzun ve tafsilatlı bir şekilde ifâde eden âyetleri inceler.
İlmu ’l-Haber ve ’l-
İnşâ:
Kur’ân’da emir, istek, dilek, şart kipleri ve haber kipleriyle gelen âyetleri inceler.
İlmu’l-Bedâyi’i’l-Kur’ân: Kur’ân’daki tevriye, istihdâm, iltifat gibi bedi’ sanatları inceler.

İlmu Fevâsıli’l-Ay : Âyetlerin sonlarındaki, genellikle secili olan kelimeleri inceler. İlmu
Havâtimi’s-Süver:
Sûrelerin bitişindeki anlam inceliklerini konu edinir. İlmu
Münâsebeti ’l-Ayâti ve ’s-Süver:
Âyet ve sûreleri birbirleriyle olan ilişkilerini konu edinir.
İlmu’l-Ayâti’l-Müteşâbihât: Müteşâbih âyetleri inceleyen ilimdir. İlmu İ’câzi’l-Kur’ân:
Kur’ân’ın mûcize oluşundan kaynaklanan güzelliklerini konu edinen bir ilimdir. İlmu’l-
Ulûmi’l-Müstenbetâti min-Kur’ân:
Kur’ân’dan çıkarılan ilimlerden bahseder. İlmu
Eksâmi’l-Kur’ân:
Kur’ân’daki yeminleri inceleyen ilimdir. İlmu Emsâli’l-Kur’ân:
Kur’ân’da, ahlâkî ve mânevî değerleri benimsetmek, ya da bir konuyu açıklığa
kavuşturmak amacıyla söylenen, kısa öykü, benzetme veya özlü sözleri araştıran ilimdir.
İlmu Cedeli’l-Kur’ân: Kur’ân’ın tartışma yöntemini inceler. (Taşköprülüzâde, 1975:c.2,
804-859; el-Kettan, 1997: 364, 391, 408, 418)
İlmu mâ-Vaka’afi’l-Kur’ân mine’l-Esmâ
ve’l-Künâ ve’l-Elkâb:
Kur’ân’daki isim, künye ve lakapları araştıran ilimdir. İlmu
Mübhemâti’l-Kur’ân
: Kur’ân’daki belgisiz sıfatlar, zamirler ve edatları inceleyen bilim
dalıdır.
İlmu Fezâ’ili ’l-Kur’ân: Kur’ân’ın, bazı sûre ve âyetlerinin sevap ve faziletlerini
konu edinen ilimdir.
İlmu Efdali ’l-Kur ’ân ve Fâzılihi: Kur’ân’ın fazilet ve üstünlük
bakımından diğerlerinden farklı olan âyet ve sûrelerden bahseder.
İlmu Müfredâti ’l-
Kur’ân:
Kur’ân âyetlerinden her birinin ahkâm ve mânâ bakımından sahip olduğu değeri
araştıran ilimdir.
İlmu Havâssi ’l-Kur ’ân: Kur’ân’ın bazı sûre ve âyetlerini okumanın veya
yazılı olarak bulundurmanın faydalarından bahseder.
İlmu Mersûmi ’l-Hat ve Adâbi
Kitâbetihi:
Kur’ân hattından ve yazılış kurallarından bahseden ilimdir. İlmu Tefsîrihi ve
Te ’vîlihi ve Beyâni Şerefihi:
Kur’ân’ın tefsîr ve te’vîlinden ve bunların öneminden
bahseder.
İlmu Şurûti ’l-Müfessir ve Adâbihi: Müfessirde bulunması gereken özellikler ve
Kur’ân’ı tefsîr etmenin âdâbından bahseder.
İlmu Garâ’ibi’t-Tefsîr: Tefsîrlerdeki hakîkate
uymayan yorumlardan ve anlamsız ifâdelerden ve onların yanlışlığından bahseder.
İlmu
Tabakâti’l-Müfessirîn:
Müfessirlerin hayat hikâyelerinden (biyografi) ve onların tefsîrde
takip ettikleri metotlardan bahseder.
İlmu Havâssi ’l-Hurûf: Bazı sûrelerin başındaki
mukatta’a harflerinin, hatta Kur’ân’ ın bütün harflerinin, etki ve faydaları bakımından
taşıdıkları hususiyetlerden bahseder.
İlmu Havâssi ’r-Rûhâniyyeti mine ’l-Evfâk: Kur’ân
harfleriyle yapılan vefkler vasıtasıyla bazı rûhanîlerle ilişki kurmanın özelliklerinden
bahseder.
İlmu Tasrîf bi ’l-Hurûf ve ’l-Esmâ: Özel rûh disiplini sağlanarak okunan,
Kur’ân’daki bazı isim ve harfler vasıtasıyla eşyada etki meydana getirmekten bahseder.
İlmu’n-Nûrâniyyet ve’z-Zulmâniyyet: Kur’ân’daki harfleri nurlu ve karanlıklı oldukları
tezinden hareketle tanımak ve bunlar vasıtasıyla bir takım işler yapmaktan bahseden
ilimdir. Harflerin sırlı özellikleriyle ilgilenir.
İlmu’t-Tasarruf bi’l-İsmi’l-A’zam: İsm-i
a’zâm duâsıyla bir takım dilek ve arzuları elde etmekten bahseder. İsm-i a’zâm duâsının
ancak peygamberler ve velîler tarafından bilinebileceği kabul edilir.
İlmu ’l-Kesr ve ’l-
Bast:
(Kırma ve yayma) Allah’ın isimlerinin harfleri alınarak, olması istenen şeyin
harfleriyle karıştırılır, bir satırda yazılır. Her satırda harflerin dizilişindeki sıra, ehlince
bilinen usûllere göre değiştirilerek, ilk satırdaki şekil bulununcaya kadar yazmaya devam
edilir. Böylece istenen şeyin meydana geleceğine inanılır. Bu ilim bu işlemin usûllerinden
bahseder.
İlmu’z-Zâyirçe: Yukarıdaki ilmin bir başka şekli olan bu ilim, harflerle bir
takım cetveller çıkararak, sorulan veya istenen şey hakkında bazı bilgiler elde etmenin
yollarından bahseder. Gâibden haber vermenin kurallarını müştemil bir ilimdir. Her biri
feleklere, unsurlara, maddî ve rûhânî varlıklara ve bunlara ait ilimlere denk düşecek, iç
içe dairelerden oluşan büyük bir dâire vardır. Her dâire ait olduğu feleğe göre burçlara ve
unsurlara bölünür. Bu bölümleri oluşturan çizgilerin her biri merkeze uzanır. Bunlara
evtâr (teller) denir. Her telin ucuna uygun bir harf yazılıdır. Zayirçenin içinde dâirelerin
arasında ilimlerin ismi, unsurların yeri bulunmaktadır. Dâirelerin dışında, enine ve
boyuna çizgilerin oluşturduğu kutucuklar bulunmaktadır. Bu cetvelde enine elli beş,
boyuna yüz otuz bir kutucuk vardır. Bunların her birinde çeşitli harfler ve rakamlar
yazılıdır. Bu ilim bu tablonun nasıl oluşturulacağından ve nasıl kullanılacağından
bahseder.
İlmu ’l-Cefr ve ’l-Câmi ’a: Harfler bazı özel yollarla bir araya getirilerek elde
edilen kelimelerden, kader levhalarındaki bazı gaybî bilgilere ulaşmanın ve onlardan
haber vermenin usûllerinden bahseden ilimdir.
İlmu Def’i ’l-Metâ ’ini ’l-Kur ’ân: Kur’ân’ın
lafzı ve mânâsı hakkında meydana gelen itiraz ve şüpheleri izâle etmeyi konu alan
ilimdir. (Taşköprülüzâde, 1975:c.2, 864-923; Çelebi, 1971: c.1, 411, 413, 591; c.2, 948,
1475; es-Salihî, 1981: 275) )

Sonuç:

İslam dünyasında, birçok konuda olduğu gibi, ilimlerin tasnifi hususunda da Aristo
“üstâd-ı evvel” kabul edilmiştir. Müslüman filozof ve bilginler, ondan aldıkları ilhamla
çeşitli ilim tasnifleri ortaya koymuşlardır. İlimlerin mahiyetleri göz önünde
bulundurularak, nazarî (teorik) ve amelî (uygulamalı) diye ikiye ayrılması, bütün bu
tasniflerde dikkati çeken ortak noktadır. Nazarî ilimler sadece ilim oldukları için
öğrenildiklerinden, “amaç ilimler”; amelî ilimler ise başka ilimleri elde etmek için birer
vasıta olduklarından dolayı “araç ilimler” diye adlandırılmışlardır. Araç ilimler, aynı
zamanda “alet (âlî) ilimleri”, amaç olan ilimler ise “ yüce (‘âlî) ilimler” diye de
adlandırılır. Yine İslamiyetle gelişen ilimler, “dînî”, “şer’î” veya “naklî ilimler” gibi
adlarla tasniflerdeki yerini almıştır. Çocuk eğitiminde takip edilmesi gereken programı
göz önünde bulunduran Fârâbî ise ilimleri soyuttan somuta doğru sıralayarak İslâm

dünyasında ilk defa farklı bir tasnif ortaya koymuştur.

İslam dünyasında orijinal diyebileceğimiz bir sınıflandırma yapan tek bilgin ise
Taşköprülüzâde’dir. O, ilimleri konularının varlık derecelerini esas alarak kitabî, lafzî,
zihnî ve aynî vücutları inceleyen ilimler diye ontolojik bir tasnife tâbî tutar. O sadece
ilimlerin genel bir tasnifiyle yetinmez, aynı zamanda, o dönemde bilinen bütün ilimlere
tasnifinde yer verir. Bu ilimlerin sınırlarını belirleyerek, tanımını yapar. Onların konusu,
gayesi ve faydası hakkında açıklayıcı bilgiler verir ve o ilimlerde yazılan eserlerin en
tanınmış olanlarından söz eder. Bu tasnife göre altmış altı ana bilim dalı ve bunların bilim
dalları ve branşları da eklenirse üç yüz civarında ilim bulunmaktadır.

Taşköprülüzâde’nin bu tasnifinde eleştirilecek bazı yönler de bulunmaktadır. Söz
gelimi, müstakil bir ilim olmayıp, ancak bir ilmin bir konusu olabilecek meseleleri, ayrı
birer ilim kabul etmiş, hatta hakkında kitap te’lif edilmiş her bir mevzûu bir ilim gibi
göstermiştir. Katip Çelebî’nin de dikkat çektiği gibi, Suyutî’nin
el-İtkân fî-0Ulûmi’l-
Kur’ân
adlı eserindeki konu başlıklarını tefsîr ilmi’nin alt dallarını (füru’) oluşturan
ilimler diye sıralamıştır. Halbuki bunlardan bir çoğu,
tefsîr ilmi içinde ancak birer konu
başlığı olabilir. İlmü’l-hey’et’in alt dalı olan ve küreleri konu edinen
İlmü’l-üker ile
İlmü’l-ükeri’l-müteharrike, bir ilim oldukları halde, iki ayrı ilim gibi gösterilmesi tenkit
edilen bir husustur. Bir ilmin ancak bir konusu olabilecek meselelerin müstakil birer ilim
olarak gösterilmesi, ilim sayısını çok gösterme temayülünün bir tezahürü olduğu
düşünülebilir.

Günümüzdeki ilmî ve teknolojik gelişmeler de, bu tasnifte yer alan bazı bilgileri
anlamsız kılmıştır. Meselâ, bazı elementlerin fizikî ve kimyevî özelliklerinden bahseden
İlmu’l-İsti ’âne bi-Havâssi ’l-Edviye, İlmu’s-sihr’in bir dalı olarak gösterilmiştir. Bazı
element ve madenlerde bulunan (manyetik alan vb.) özelliklerin mahiyeti anlaşılmadığı
için, bu özelliklere sahip elementlerin yardımıyla yapılan işlerin “sihir” kabul edildiği
anlaşılmaktadır. Bu durum, Kâtib Çelebi tarafından, bir şeyin mahiyetinin anlaşılmaması
onun sihir olması için yeterli bir sebeb değildir, şeklinde eleştirilmiştir. Yine eskiden
meteoroloji ile ilgili bilgi ve tahminlerle, yer altındaki maden ve suların tesbit edilmesi,
ilmî hesaplara dayanmaz, bu hususta uzman olan kişiler, tamamen şahsî tecrübe ve
gözlemlerle elde ettikleri bilgilerden hareketle, tahminde bulunurlardı. Mahiyeti
anlaşılmayan bu tür bilgiler, o kişilere has bir ferâsetin sonucu kabul edilirdi. Bu nedenle,
ilmu nuzûli’l-gays ve ilmu istinbâti’l-ma’âdin, ilmu’l-firâsef in birer dalı olarak
gösterilmiştir. Yazı mürekkebinin yapımı, elbiselerdeki kir ve lekelerin çıkarılmasında
kullanılan terkiplerin hazırlanması da, bu gün
kimya ilminin ilgi alanına girer.
Taşköprülüzâde, bu hususlan konu edinen
ilmu terkîbi envâ’i’l-midâd ve ilmu kal’i’l-âsâr
mine’s-siyâb’ı, tıbbın
birer branşı kabul eder. Kusur gibi görünen bu durumlar,
Taşköprülüzâde’nin yetersizliğinden değil, o dönemde hâkim olan ilim anlayışından
kaynaklanmaktadır.

Bütün bu tartışmalara rağmen, İslâm dünyasında tarih boyunca kendisinden ilim
diye söz edilen ve hakkında kitap yazılan mevzuların neler olduğunu ve bunların nasıl
tasnif edildiğini göstermesi bakımından, Taşköprülüzâde’nin tasnifinden daha ayrıntılı bir
tasnif bulunmamaktadır. Bugün, bu ilimlerden bazıları güncelliğini ve geçerliliğini
yitirmiş, bazıları da artık bir ilim kabul edilmemektedir. Ancak devrinde geçerli olan
ilimleri tanımlayan ve sınırlarını belirleyen ve bütün bu ilimleri bir arada gösteren
böylesine ayrıntılı bir tasnifin el altında bulunması faydalı olacaktır.

Bibliyografya

Açıkgenç, Alparslan, Bilgi Felsefesi, Ankara, 1991.

Ahmed Cevdet Paşa, Belâgat-ı Osmaniyye, İstanbul, 1299.

Bardakoğlu, Ali, “Feraiz”, TDVİslâm Ansk., c.12, s.362, İstanbul, 1995.

Bilgegil, M. Kaya, Edebiyat Bilgi ve Teorileri, İstanbul 1989.

Bilkan, Ali Fuat, Türk Edebiyatında Mu ’ammâ, Ankara 2000.

Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, (Haz.:A.F. Yavuz, İ. Özmen), C.1, İst.
(Tarihsiz)

Butrus el-Bûstânî, Muhîtu ’l-Muhît, Beyrut, 1987.

Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte, C. 8, İstanbul, 1993.

Cerrahoğlu, İsmail, Tefsir Usûlü, Ankara, 1989.

Devellioğlu, Ferid, Osmanlıca-Türkçe Lügat, Ankara, 1993.

Döğen, Şaban, İslâm ve Matematik, İstanbul, 1994.

Ebu Nasr Fârâbî, İhsâ’u’l-Ulûm, (Çev.: Ahmet Ateş), İstanbul, 1990.

El-Hafîd Ahmed b. Yahyâ et-Taftâzânî, Mecmû’atu’l-ulûm, Sül. Ktp., Esad Efendi, No:

3757.

Emiroğlu, İbrahim, Ana Hatlarıyla Klasik Mantık, İstanbul, 1999.

Fazlıoğlu, İhsan, “Cebîr”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C.7, s.195, İstanbul, 1993.
Hacımüftüoğlu, Nasrullah, “Beyân”,
TDV İslâm Ansiklopedisi, C.6, s.22-23, İstanbul, 1992.
------------------, Nasrullah, “Bedi’ ”,
TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 5, s.320-322, İstanbul,

1992.

İbn Haldun, Mukaddime, Beyrut, 1996.

---------------, Mukaddime, (Çev.: Z.Kadirî Ugan), İstanbul, 1986.

İpekten, Haluk, Eski Türk Edebiyatı-Nazım Şekilleri ve Aruz, İstanbul, 1994.

Karakaş, Mahmut, Müsbet İlimde Müslüman Alimler, Ankara, 1991.

Katip Çelebi, Keşfu’z-Zünûn an-Esâmi ’l-Kütüb ve ’l-Fünûn, 2 cilt, İstanbul, 1971.
Levend, Agâh Sırrı,
Divan Edebiyatı, İstanbul, 1984.

--------, Agâh Sırrı, Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara, 1988.

Macdonald, D.B., İslâm Ansiklopedisi, C.7, s.659, İstanbul, 1993.

Menna Halil el-Kettan, Ulûmu ’l-Kur’ân, İstanbul, 1997.

Muallim Naci, Istılahat-ı Edebiye, (Haz.:A.Yalçın, A. Hayber), Ankara, (Tarihsiz)
Nâbî,
Nâbî, Dîvânı, (Haz.: Ali Fuat Bilkan), 2 Cilt, İstanbul, 1997.

Neşâtî, Neşâtî Divanı, (Haz. Mahmut Kaplan), İzmir, 1996.

Nev’î (Yahya Efendi), Netâyicu’l-Fünûn, (Haz.:Ömer Tolgay), İstanbul, 1995.

Özen, Şükrü, “Hilaf’, TDV İslâm Ansiklopedisi, C.17, s. 530, İstanbul 1998.

Pala, İskender, Divan Şiiri Sözlüğü, Ankara, 1989.

Pakalın, M. Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 1993
Râzî (Kutbu’d-din),
ŞerhuMetni’ş-Şemsiye, İstanbul 1295.

Saraç, M. A. Yekta, Klâsik Edebiyat Bilgisi Belâgat, İstanbul 2001.

Sarıoğlu, Hüseyin, İbn Rüşd Felsefesi, İstanbul, 2003.

Subhî es-Sâlihî, Mebâhisu fi-Ulûmi’l-Kur’ân, Beyrut, 1981.
es-Suyûtî (Celâle’d-din),
el-İtkân fî-Ulûmi’l-Kur’ân, C.1, Mısır, 1306.

Sünbülzâde Vehbî, Lutfiyye, (Haz.: Süreyya Ali Beyzâdeoğlu, İstanbul, 1996.

Süveysî, Muhammed, “Hesap”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C.17, s.260, İstanbul 1998.
Şemseddin Samî,
Kamûs-ı Türkî, İstanbul, 1317.

---------------------, Kâmusu ’l-a ’lâm, C.4, İstanbul, 1306.

Şeyhülislâm Yahyâ, Şeyhülislâm Yahya Divânı, (Haz. Hasan Kavruk), Ankara, 2001.
Şükun, Ziya,
Ferheng-i Ziya, İstanbul, 1989.

Taşköprülüzâde (Ahmed), Mevzû’âtu’l-Ulûm, (Haz.:Mümin Çevik), İstanbul, 1975.

146

1

K. Çelebi, el-İlmu’l-İlâhî maddesinde bu ilmin, varlıkları varlık olmaları bakımından incelediğini, gayesinin
ebedî mutluluğun kazanılması için gerçek itikatları ve uygun tasavvurları elde etmek olduğunu, rubûbiyet
ilmini ihtiva ettiği için
el-İlmu’l-İlâhî; bütün varlıkları şamil olduğu için el-İlmu’l-Küllî; maddeden
mücerret varlıkları konu aldığından dolayı da
İlmu mâ-Ba ’de ’t-Tabi ’a (metafizik) diye adlandırıldığını
ifade eder. (Çelebi, 1971: c.1, 160)